25 Şubat 2007

Deniz Köpekleri, Dağ Adamları ve Kağıt Televizyonlar...

Ne biçim bir üçleme olmuş yukarıdaki değil mi? Ama hepsinin bir anlamı var, açıklayacağım şimdi (ayrıca bir seferde açıklayacağım, Lost'a fark attığım en önemli nokta da budur işte!) Son günlerde dinlediğim birkaç güzel albümden kısa kısa bahsetmek istiyordum, başka türlü bir başlık toparlayamadım, kusura bakmayın :)


El Perro Del Mar bu ara severek dinlediğim müziklerden. Aslında ilk başlarda pek hoşuma gitmemişti. Sorun şu, hoş melankolik gitarlar ile hareketli bir şarkı başlıyor, sanki bir yerlerde davullarla falan gümbür gümbür girecekmiş gibi bekliyorsunuz ama sonra bir türlü başka birşey girmiyor, kızımız şarkısını yanlız başına söyleme devam ediyor... Rock'n'roll adamıyız sıkılırız böyle şeylerde dedim ama zamanla da pek güzel alıştım. El Perro Del Mar (yani Sarah Assbring ) ikinci albümünü 2006'da çıkarmış, ismi de aynen El Perro Del Mar (grup ile aynı adı taşıyan albüm, pek severiz!). Pitchforkmedia'da da güzel tesbit etmişler, belki oldukça karanlık ve melankolik ama müziği 50'ler 60'ların girlie-pop-swing gruplarını hatırlatıyor, swing-blues falan denilebilir. Son olarak myspace sayfasında en başta yer alan isimlerden dört tanesini söyleyeyim, siz anlayın durumu: Serge Gainsbourg, Robert Johnson, John Lennon ve Duke Ellington, kare as!!!

El Perro Del Mar – Party

***


Rock'n'roll demiştik, hemen Yeti'ye geçelim. Bu tüyoyu bir arkadaşımdan aldım, telefonda falan dinledim parçalarını, çok güzeldi. Grubun başındaki isim çok yabancı değil, John Hassall, The Libertines'ın basçısı (idi). Bu Libertines ekibi bölünerek çoğalmayı seviyor aslına bakarsanız. Malum Doherty kişisi Babyshambles'ı kurdu ama pek bir ses getirmedi (malum sebeplerden...) Sonra gitarist Carl Barat'ın başını çektiği Dirty Pretty Things kuruldu (davulda yine Libertines'dan Gary Powell ile beraber).

Bu Yeti de zincirin son halkası işte. Ama şimdiye kadar dinlediklerim arasında cidden en güzel Libertines off-shoot'u (bu off-shoot lafının tam Türkçesi "dışkı" mı oluyor acaba?) Her neyse, oldukça tatlı, güzel bir Brit-pop gitar müziği yapıyor Yeti, bazen de biraz blues'a kayıyor. Hatta hemen bir iki referans da sallayayım: Beatles, Doors, daha yakın zamanlardan biraz Stone Roses, biraz da Libertines? Hepsi olabilir. Grup şimdiye kadar iki single
bir de ep çıkardı, en sonuncusu "One Eye On The Banquet" ep'si ve The Last Time You Go gibi süper bir parça ile açılıyor, tam bir Beatles tadı var. Aşağıda da ilk single'ları Never Lose Your Sense Of Wonder için bir link var, oradan parçanın güzel bir demo kaydını indirip dinleyebilirsiniz.

Yeti -
Never Lose Your Sense Of Wonder

***


The Blow ile yine farklı bir türe geçiyoruz, mesela buna "Minimal R&B Pop" diyelim. Nasıl tür adı ama? Hmm, bilmiyorum ne çağrıştırdı ama bu The Blow yukarıda çizgi olarak gördüğünüz Jona ve Khalia'dan oluşuyor, Portland Oregon'lu iki arkadaş bunlar ve 2004'ten beri birşeyler yapıyorlarmış. Ben onları Tomlab'den yayınlanan yeni albümleri Paper Televisions ile tanıdım. Oldukça minimal, electro davullar ve ritimler üzerine Khalia'nın duru vokalleri geliyor. Aralardan rock gitarları, grime'ı hatırlatan elektro-baslar ve garip synthesizer vızıltıları duyabilirsiniz. Albümden ilk çıkan single Parentheses şarkısı olmuş, bu biraz daha klasik elektro-pop havalarında, Lali Puna'nın daha sakini falan gibi. Hemen benzetmeleri çoğaltalım, albümde bir sonraki sırada yer alan The Big U mesela, tam bir Snoop Dog parçası gibi başlıyor, ama çok daha minimal, tasarruflu bir müzik. Zaten Khalia'nın sesi de çok sakin ve hiphop falan da söylemiyor tabiki... Yakın zamanda bu albüm gibi birşeyler daha dinlemiştim.. Neydi? Eah evet tamam, yine Tomlab'den çıkan Hey Willpower, tam da onu hatırlatıyorlar. Ama The Blow'u daha çok sevdim :)

The Blow - Parentheses

.

24 Şubat 2007

Blog'umu öğreniyorum (2. Episode!)


Eveeet, ilerliyoruz. Bugün linkleri toparladım, ufak bir iki düzenleme yaptım ve tabi bir de anket olayına girdim! Halihazırda çok salak bir anketim var ama önümüzdeki günlerde güzel anketler ile karşınızda olacağım. Hatta başka ilginç sonuçları olabilir bunun, mesela.. Bakalım..

Bundan sonraki blog öğrenme episodlarının ilkinde post'ları nasıl eskisi gibi kliklenince tamamı okunacak hale getiririm ona bakacağım. Bir sonraki aşama ise blog'u tamamen orijinal dizaynı ile kendi domain'ine taşımaktır. Tabi ne zaman olacak bilemem :)

Ah, bir de DJ'lik durumlarım var, şu anda belli olanlar şöyle:
10 Mart - Dirty (yeni bir yer, yeni melek'in yanında açılacak)
18 Mart - Resfest Kapanış Partisi (Babylon)
14 Nisan - The Presets konseri öncesi (Indigo)

22 Şubat 2007

Easy Star All*Stars


Geçtiğimiz günlerde Bant dergisi için bir Easy Star All*Stars yazısı hazırladım. Grubu bilenler bilir (!?) ama bilmeyenler için bu ekip 2003'te Dark Side Of The Moon'u, geçtiğimiz yaz da Radiohead'in OK Computer albümünü dub ve reggae'ye uyarladı, hem de ne uyarlama! İkisi de çok başarılı olan bu albümler pek az bildiğim bir tarz olan reggae'yi de bana oldukça sevdirdi (ilk albüm Dub Side Of The Moon, ikincisi de Radiodread adı ile yayınlandı, belirtmeden geçmeyeyim).

Ama asıl önemlisi, Easy Star All*Stars Mart ayında Babylon'a konser vermeye geliyor, heyecanla 23-24 Mart tarihlerini bekliyorum şimdi (evet, iki gece). Hazır grup da geliyorken ufak bir röportaj da kopardım. Bant yazıma röportajı bire bir koyamadım tabi ama aşağıya iliştiriyorum. Ne yazıkki sadece ingilizce, tam tercümesini yapacak vaktim olmadı. Bir de soruları Easy Star plak şirketinin kurucularından ve grubun prodüktörü (ve fikir babası) Michael G.'ye hitaben yazmıştım ama o pek müsait olamadığından plak şirketinin ortaklarından ve uluslararası PR sorumlusu Eric Smith yanıtlamış.

Grup hakkındaki yazıyı Mart ayı Bant dergisinde okuyabilirsiniz. Daha bile sabırsız olanları da grubun myspace sayfasına alalım :)

***

What are you (personally) up to these days? I heard that you are going to play in Israel just before Istanbul. What about this reggae group from Israel that I heard in an interview that you were producing?

Michael G, the cofounder of the Easy Star Record Label and the producer of Dubside and Radiodread will be playing in Israel with an Israeli Reggae group called Hope6(translated from hebrew)...but will not be coming to Istanbul.

Comparing Dub Side to Radiodread - Dub Side really feels more dubby and Radiodread has a more conventional reggae & ska touch and is more song-based. Is that just because of both albums' own characteristics or is there also a different approach on your side.

This is definitely due to the sourced material. Radiohead’s Ok Computer is much more of a song based album. There is not as much room in that album to let dub elements breathe, so even though Michael G really tracked Ok Computer much as he did Dub Side of the Moon, because of the material the result was different. As for the ska elements on Radiodread...that was definitely as a result of the original material.

Just roughly, how are the sales of Radiodread up till now?

Well way ahead of Dub Side of The Moon...

What were the most interesting reactions you got regarding Radiodread - especially from fans etc.? Was it accepted as easily as Dub Side or were there harsh critics?

Just like dub side before the album came out there were a lot of critics which we knew we would have, but with dub side there was no advance talk whereas for Radiodread there was a lot of talk before it was released and we were expecting a lot of criticism and we were definitely ready for backlash from radiohead fans.. I guess we were really surprised by how warm the reaction was from radiohead fans who talked about the album a lot online, on blogs and in chat rooms. A lot of radiohead fans were worried it was going to be horrible so I guess you could say we were surprised when it was well received. It also helped that Thom Yorke talked about the album when Radiohead kicked off their tour... that definitely got us noticed in a positive way.

What about future: Will we ever see original scores from East Star All*Stars (which I'd personally love to hear)? Or should we expect another concept album from the All*Stars? I know that you don't like to drop names for possible future candidates but can you at least give some hints maybe?

Well there is a lot of talk about putting out some original easy star all stars music. They play a lot of original material at their shows, and do not consider themselves a cover band, it’s just the cover material is what most people want to hear them play. To check out original material give a listen to the tracks on Easy Star Volumes 1 & 2....but that music predates Dubside...we hope to get something together for 2007....As for cover albums, we are looking to do a follow up to radiodread...because everyone is asking us to do that. We are currently looking at over every album that has been at the top 200 charts over the past 30 years. Problem is it is incredibly hard to find an album that fits all of the requirements. What we love about radiodread is that the progression from dubside was unexpected. Instead of doing something like The Wall as a follow-up we did a rock album from th 90s that is a classic from that decade. I’m not sure which era our next cover album will be from...but it will most probably be another classic.

Did you hear that Johnny Greenwood curated a reggae compilation for Trojan? What do you think about it? And Greenwood said to Uncut that they play a lot of reggae music at their concerts (between set changes etc), were you aware of Radiohead's reggae sensibilities when you were doing Radiodread?

Well going into it, when we decided to do Radiodread we knew that Radiohead were fans of reggae and we thought that would help us out. When we started the project we heard about Greenwood’s project. We also heard that he was thinking of calling his album Radiodread but then when Trojan heard we had entitled our album Radiodread they changed it. We had also heard that they liked reggae and when we sent them the original music we got good reactions from Johnny and his brother who is also a musician. I haven’t yet had a chance to listen to Greenwood’s album...but the track list looks really good.

07 Şubat 2007

"Electro’nuza biraz funk sosu almaz mıydınız?"

(Livingindigo, Mart 2007)

MALENTE

2000’den bugüne kadar dört albüm yayınlayan Malente, electro-house furyası başlamadan bu tarzı biçimlendirmeye başlayanlardan. Halen de aynı şekilde devam ediyor. Kendini tekrar etmek? Müzik böyle eğlenceli olunca bunun bir problem olacağını sanmıyorum!

Malente ismini ilk kez burada duyuyor olabilirsiniz. Eğer biraz şanslıysanız ilk kez duymuyorsunuzdur çünkü Malente ismi ile tanınan Alman DJ ve prodüktör Christoph Göttsch, son altı yıldır dans müzik piyasasının en eğlenceli müziklerini yapıyor. Çeşitli sebeplerden daha çok Almanya piyasasında tanınan Malente, bu ilginç ismi de doğduğu şehirden almış. Bir zamanlar Alman futbol milli takımının kamplarını da yaptığı bu küçük şehirden Münster’e geçen Christoph, müziğe de buradaki ünlü bazı kulüplerde DJ’lik yaparak dalmış. Ortalıkta dolaşan plakların yeterince “funky” olmadıklarına kanaat getirince de kendisi prodüksiyon yapmaya karar vermiş!

Malente, bir single ve bazı remix’lerin ardından ilk albümü The Spirit Of Malente’yi 2000’in sonlarında yayınlar. Aslında Malente’nin bu ilk albümdeki tarzı rahatlıkla (ve dönemin trendlerine göre) big beat olarak nitelendirilebilir. 120-125 bpm çevresinde gezinen ve latin, hip-hop ve ska etkileri taşıyan ritimleri, kulağı yormayan funk gitarları falan hepsi buna işaret. Ama birçok parçada aradan fırlayan dijital bas sesleri kesinlikle buna işaret etmiyor! Yine de müziğinin eklektik yapısı sayesinde Malente hakkında dans müziği dergileri kadar caz/funk dergilerinde bile haberler çıkar. Albümden I Sell Marihuana ve Fertig, özellikle dikkate çarpan parçalardan.

Malente’nin asıl çıkışı ise bir sonraki albümle gelir. Önce 2002 ortalarında, oldschool-electro tadında dehşet eğlenceli bir parça olan Don’t Stop yayınlanır, daha sonra da No Risk No Fun albümü gelir. 70’lerin funk ve 80’lerin oldschool sound’unu dijital elektro sesler ile karıştıran Malente, We Came To Party ve Funk The Rich gibi parçaları ile MTV tarafından bile yayınlanır.

2004’ten sonra Malente için yeni bir dönemin başladığını söylemek gerek. Tarzını funk’dan biraz daha electro’ya çeviren sanatçı, önce Almanya’nın bir başka electro-house dahisi, Moonbootica’nın plak şirketi Moonbootique’den In The Sky’ı yayınlar ve plak büyük ilgi görür. Bunu aynı plak şirketinden iki başarılı single daha izler. Artık Alman dans müzik listelerinde durmadan üst sıralarda yer almaya başlayan Malente, 2005 başında bir de remix albümü (Rip It Up) yayınlar.

Malende, yeni albüme gelmeden birkaç plak daha çıkarmayı ihmal etmez: Like A Freek az funk üstü electro sound’u ile tam bir kulüp-bombasıdır. Azzido Da Bass’in plak şirketi Luscious Sounds’dan Malente Presents Manrox adı ile yayınlanan Theme From Manrox single’ı ise yine üç ayrı electro-funk bombası içermektedir – özellikle de Dizko Shit! In The Sky’daki ortağı Moston ile İngiliz plak şirketi Splank’den de bir single daha yayınlayan Malente, bu sefer İngiliz müzik basınının büyük takdirini kazanır. Artık elinde yeterince parça biriktirmiş olan sanatçı kısmen bunlardan, kısmen de yeni eserlerden oluşan dördüncü ve şimdilik son albümünü yayınlar: How Can You Still Stand To Stand Still.

Malente ile ilgili yazımızın sonlarına yaklaşırken kendisinin süper bir dj olduğunu da belirtmeden geçmeyelim. Eğer bağlı olduğu ajans SSC Concerts'in web sitesini biraz karıştırırsanız kendisinin çok güzel bazı promo setlerini bulmanız mümkün. Zaten resmi bio’sunda da belirttiği gibi kendisi hafta içi prodüksiyon, hafta sonları da DJ’lik ile yaşıyormuş. Ayrıca kendisinin boş vakitlerinde sağa sola durmadan remixler yaptığını da unutmayalım: elinin altından geçen çeşitli isimler arasında Louie Austen, Monosurround ve Le Hammond Inferno da yer alıyor. Sonuç olarak, Mylo ve Moonbootica ile aynı başharfe sahip olan bu adamın tarzı da onlar kadar eğlenceli ve keyifli, kaçırmamanızı tavsiye ederiz!

Linkler:
http://www.myspace.com/malente
http://www.malente.dj/

05 Şubat 2007

Oldschool mail listesi

Ufak bir bilgi - sağda solda dj'lik yaptığım zaman veya radyo programıdır, konserdir, ilginç bir olaydır birşeyler olduğunda tanıdıklara e-mail attığım naçizane bir listem var. Eğer ona dahil olmak isterseniz "mail listesine ekle" subject'i ile bana boş bir e-mail yollayabilirsiniz, ben de sizi hemen eklerim. Veya üşeniyorsanız buraya comment olarak mailinizi ekleyebilirsiniz.

E-mail: harunizer@gmail.com (profilde de yazıyor olmalı)


Bu arada, alakasız bir yerden hiç açılmamış bir
Clinton cd'si çıktı. Clinton grubunu hatırlayan ve seven varsa eğer, ona da bu cd'yi gönderebilirim :) bende aynı albümden bir tane daha var, tahminen hatayla iki kere ısmarlamışım zamanında...