19 Ocak 2011

18 Ocak - Taze 2011

Geçen hafta bir nevi 2011'e giriş haftası oldu benim için, en azından müzikal anlamda. Eurosonic festivali sonrasında orada gördüğüm ve göremediğim (!!!) güzel gruplardan bir derleme yaptım. Hatta bir tane de orada hatırlatılan grup var.

Göremediklerimden en üzüldüğüm sanırım The Brandt Brauer Frick Ensemble oldu. Bu ekip, klasik müzik enstrümanları ile synthesizer ve bilgisayar müziğini birleştiren ilginç bir topluluk. Kadro 10 kişiden oluşuyor, elektronik aletler yanında bolca perküsyon, yaylı sazlar, arp ve tuba, trombon gibi üflemeliler var. Youtube'daki şu klibi izlemenizi tavsiye ederim.

Gördüklerim arasında en çok hoşuma gidenler ise Crystal Fighters ve James Blake oldu. Crystal Fighters enerjileri ile, James Blake de sesi ile beni tavladı, her ikisi de çok güzel konserlerdi.

Konserlerden çektiğim (ve aslında oldukça amatör) fotoları Facebook'a koydum (hepsini bu linkten görebilirsiniz). Lafı daha fazla uzatmayayım, fotoların yanlarında ufak tefen notlar da var, hikayenin kalanını da oradan görüp okuyabilirsiniz :)



18 Ocak 2011 Alçak Basınç

Crystal Fighters Plage
El Guincho Bombay
Vinnie Who What You Got Is Mine
Monarchy The Phoenix Alive
The Shoes Stay The Same
The Van Jets Onawa
Go Back To The Zoo I'm The Night (See You Later)
Anna Calvi Jezebel
Mount Kimbie Before I Move Off
Summer Camp Was It Worth It
The Brandt Brauer Frick Ensemble Paparazzi
Acid Washed Acid Washed
The Phoenix Foundation Buffalo
.

12 Ocak 2011

11 Ocak - sade mixtape...

Bu haftaki programın şarkı listesini koyamıyorum ama en azından gecikmeden programı koymak istedim blog'a. Aşağıda yine kesintisiz bir mixtape tadında yapılmış bu kaydı dinleyebilirsiniz. Gil-Scott Heron'dan Olafur Arnalds'a, OMD'den The Cribs'e bir sürü şarkı var içinde. Tam listesini dediğim gibi yapamadım ve herhalde uğraşıp koyamayacağım da. Ama hadi meraklısı için ufak bir yarışma yapalım: programdaki şarkıların eksiksiz bir listesini çıkarıp aşağıya yorum olarak ekleyen ilk kişiye ben de The XX'in CD'sini hediye edeceğim! Bir haftalık da süre vereyim, öyle sonsuza kadar beklemek olmaz (bu arada tam listeyi koyamadım ama şarkılar hangisidir nedir haliyle hatırlıyorum, merak edilmesin!!).

Tabii şimdi nedir ki bu yoğunluk diyenler için, birazdan (yarın sabah demeye dilim varmıyor artık) Hollanda'da gerçekleşecek olan Eurosonic festivaline doğru yola çıkacağım. Bu blog'u takip edenler bilir, 3-4 yıldır ocak aylarında bu festivale gidiyorum ve ardından bir sürü ilginç grup ve müzik ile geri dönüyorum. Özellikle yeni grupları keşfetmek için yaratılmış bir etkinlik. Bakalım bu yıl kimleri dinleyeceğiz, sürpriz isimler kimler olacak... Dönüşte, haftaya herhalde bu konuda detaylı bir rapor veririm buradan. Sizin de tavsiyelerinizi almak isterim tabii, sitedeki sanatçı listesine bakıp tavsiyelerde bulunabilirsiniz.

http://festival.eurosonic-noorderslag.nl/en/artists/


11 Ocak 2011 Alçak Basınç

09 Ocak 2011

Rock, Muhaliflik ve "Müziğin Yaşlanması" Hakkında

Bugün Hafif Müzik'te Mehmet Tez'in ilginç bir yazısı vardı, Rock'n Roll Yazısı. Hepimizin bildiği, en tanıdık rock gruplarından bahsetmiş Tez. "Hepsinin ortak fikri 'Rock müzik muhaliftir, isyan eder, dünyayı değiştirmek ister'. Emin misiniz?" diye sorarak başlamış yazısına. The Doors'dan Metallica'ya, U2'dan Tindersticks'e, bir çok grubun aslında rock'ın muhalif olma, isyan etme söylemi ile çelişen bir dolu şey yaptığına işaret etmiş. Yerli grupları da katmış kervana, sonunda da "gerçekten 'başkaldırı, dünyayı değiştirme gücü' arayan, elektro gitar saplantısını bırakıp başka yerlere baksın" diyerek bitirmiş. Yine aralardan ilginç bir tesbit: "Kendimizi kandırmayalım. Bu gruplara da hiç kızmayalım, onları eleştirmeyelim. Rock çoktan, belki biz doğmadan bitti. Geriye olsa olsa hayali kaldı." İlginç ve güzel bir yazı, baştan sonra okumanızı tavsiye ederim.

Bu yazı, bir zamandır aklımda olan bir konuda beni de bir şeyler yazmaya itti biraz. Kısaca müziğin veya müzik türlerinin yaşlanması diyebilirim buna. Müzik türleri de bütün "canlılar" gibi, doğuyor, büyüyor, bir yerde büyüme duruyor, daha sonra da kaçınılmaz bir şekilde yaşlanarak ölüyor. Aslında sanatta ve müzikte "ölüm" daha çok bir durağanlık şekline bürünmekte. Tabii ki tamamen yok olma da mümkün: Mesela bugün tamamen yokolmuş Maya ve Aztek'lerin müziği hakkında ne biliyoruz? Veya bundan 1.000 yıl önce Orta Asya'dan Anadolu'ya doğru göç eden İslam öncesi Türk kavimlerinin müzikleri hakkında? Somut pek bir bilgi yok...

Bunları bir kenara koyarsak, en azından içinde yaşadığımız uygarlık(lar) dahilinde yaratılmış müzikler ve müzik türleri bir şekilde var olmaya devam ediyorlar. Ama bir noktada gelişimleri duruyor, kendi içlerinde yeni bir şeyler çıkmamaya başlayınca da pratikte ölmüş gibi oluyorlar. Veya oluyorlar mı? Sizce klasik müzik artık ölü bir müzik midir? Veya yine geçenlerde Mehmet Tez'in de katkıda bulunduğu bir tartışmada bahsi geçtiği gibi, caz artık ölü bir müzik midir? Cevaplar net değil, tartışmalı (bu arada, Tez'in cevabı olumsuz, henüz ölmemiştir). Peki ya rock müziğinde durum nedir sizce, hiç düşündünüz mü? Cidden klasik anlamda rock müziğinin sonuna geldik mi?

Mehmet Tez'in, rock müzisyenlerin tavırlarından yola çıkarak bugünkü durumu özetlediği yazısı bu anlamda önemli bir işaret. Bir zamanlar tam anlamı ile bir "gençlik isyanı" şeklinde başlayan bu müzik, yaratıcıları ve mihenk taşı isimleri ile beraber yaşlanıyor, yaşlandıkça da ateşi biraz daha sönüyor. Bir zamanlar her türlü heyecana ve maceraya açık bir delikanlı iken, şimdi daha çok huzur ve rahat arayan, yakında emekli olacak orta yaşlı bir aile babası kıvamına geliyor... Bildiğimiz anlamdaki rock müziği yaşlanıyor, o eski isyankar havasından pek fazla birşey kalmıyor geriye.

Bu durum tek tek müzisyenler için geçerli olabileceği gibi, rock müziği "camiasının" genel duruşu için de geçerli biraz. Olay (Tez'in de işaret ettiği gibi) sadece "nerede kaldı rock müziğinin isyankar, muhalif söylemi" çerçevesinde görülmemeli. Twitter üzerinde bu konuda biraz konuştuğumuz Zülal Kalkandelen'in dediği gibi (belki en başları hariç) rock müziği, elektro-gitarla yapılan müzikler sadece muhalif, isyankar söylemlerden oluşmadı, değişik tipte konformistler her zaman işin içinde vardı. Ama zamanla rock müziğinin yaşlandığı, eski enerjisini yitirdiği aşikar. Tez'in yazısında Tindersticks ve PJ Harvey'e atfedilen "gürültüden rahatsız olma", "sigara içirtmeme" gibi yaklaşımlar belki gerçekten de biraz abartılı örnekler olabilirler ama diğer çoğu örnek iki gerçeğe işaret ediyor: Eski baba rock'cılar yaşlandı ve artık isyanları biraz sözde kalıyor. 90'lardaki kısa bir dönemi bir kenara koyarsak, bugün yeni çıkan rock gruplarının çoğu isyana tavıra falan pek takmıyorlar, kendi hayatları üzerine yazıp çiziyorlar daha çok (bu noktada Art Brut'un My Little Brother şarkısı ve sözleri tartışılabilir mesela!)

Sevdiğim müzik yazarlarından, The New Yorker'ın ünlü kalemi Alex Ross, bir yazısında dolaylı olarak bu "yaşlanma" konusundan bahsediyordu. Çok genel olarak klasik müziğin günümüzdeki yeri hakkında bu yazı. Bir yerinde şunu diyor Ross: "All music becomes classical music in the end", yani "bütün müzikler eninde sonunda klasik müzik oluyor". Şöyle devam ediyor ilgili kısım (yaklaşık bir çeviri ile): 

"Diğer [klasik müzik dışındaki] müzik türlerinin tarihlerini okuduğumda çoğu zaman garip bir deja-vu hissine kapılıyorum. Cazın hikayesi mesela, klasik müzik tarihinin hızlı çekim hali gibi geliyor bana. İlk başta bir "gençlik isyanı" dönemi: Satchmo ve Duke Ellington, Bix ve Jelly Roll Morton bir kuşağa kendini müzik içinde kaybetmeyi öğretiyor. İkinci olarak, burjuvaların akın etme dönemi: sosyetik swing caz topluluklarının gelişimi, romantik dönem orkestralarına paralellikler içeriyor. Üçüncü aşama: Sanatçılar burjuva imajına karşı isyan ediyorlar, klasik müzikteki modernist hareketi hatırlatıyor bu, hatta bazen direk alıntılar bile içeriyor (Charlie Parker, Bahar Ayini'nin açılış notalarını bir parçasına yerleştiriyor). Dördüncü aşama: 'free jazz', öncü müzisyenlerin kitleler ile bağlarını koparıp içine kapalı, avant-garde bir hale geldiği noktayı temsil ediyor. Ve beşinci aşama: İdare etme dönemi, Wynton Marsalis'in geleneksel caza yeni bir hayat kazandırma çabaları, 20. yy. bestecilerinin neo-romantik müzikleri ile paralellik teşkil ediyor. Ama bu çabalar da cazı popüler ana akımların arasına kazandırmak konusunda yeterli olmuyor."

Alex Ross, sonrasında bu örneğini rock müziğine de uyarlamış, güzel tesbitleri de var. Yukarıdaki paragrafı okurken eminim sizin de aklınıza rock ile alakalı örnekler gelmiştir. En basitinden günümüzde bir çok rock grubunun yaptığıkları, geçmişe öykünmeleri ile yukarıdaki beşinci aşamayı, yeniden canlandırma çabalarını hatırlatmıyor mu size? (Ross bu konuda The Strokes, The White Stripes ve ismi The'lı bir kısım grubu örnek olarak vermiş mesela.)

Tabii soru işaretleri burada sona ermiyor. Birçok şey var sorulabilecek. Günümüzde yapılan hiçbir şey yeni sayılmaz mı? Veya günümüzde şu anda tam da adını koyamadığımız yeni bir tür / tarz mı ortaya çıkmakta? Yeni dalga hangisi, elektronik müzik mi? 90'ların (hatta 80'lerin) başında elektronik müziğin ortaya çıkışı ve günümüzde geldiği yer de bu şablona uyuyor mu? Günümüzde yapılan elektro-gitarlı müzikler, rock değilse hangi türe giriyor? Diğer taraftan rock öldü ise, artık neredeyse babalıktan dedeliğe terfi yaşına gelmiş bu ihtiyarları izleyen kitleler neden azalmıyor, küçülmüyor? Bir seferde ele almak için oldukça ağır sorular bunlar...

Son olarak yine Alex Ross'un yazısından bir alıntı ile bitireyim yazımı: "Çoğu genç dinleyici [shuffle modunda rastgele gezinen] iPod'larına benzer şekilde düşünüyor gibiler. Karakterlerini biçimlendirmeyi veya 'dünyayı kurtarmayı' vaadeden o tek bir türe pek o kadar bağlı değiller artık." Bu anlamda gerçek müzik severler için belki de artık türler ve tarzlar bir anlam ifade etmiyor. Ne de olsa bilgi çağındayız, herkes her tarzda kendine dair bir şeyler buluyor olabilir...

4 Ocak - Destroyer

Geçen programda anonssuzdu, baştan sonra bir mixtape gibi dinleyebilirsiniz. Aslında böyle "mixtape"lerde bence tarz tutarlılığı önemlidir ama bu programda öyle bir şey olmuyor tabii, her şey birbirine karışıyor.

Bir iki not düşecek olursak: programın başlarında çaldığım Smith Westerns, yılın ilk "next big thing"i olarak hızlı bir giriş yapacak gibi görünüyor. İkinci albümleri "Dye It Blonde" bir iki hafta içinde yayınlanacak ve dinlediğim parçalar pek de güzel (ikinci albüm konusunda dikkatimi çeken "adsız"a da buradan teşekkürler!) İlk single'ları "Weekend" de aynı şekilde oldukça keyifli bir rock şarkısı. Şu aralar bir başka çok sevdiğim grup, Oneothix Point Never üyelerinin diğer grubu olan Games, 80'ler sound'u ile 2000'lerin elektronikasını birleştiren hoş bir şeyler yapıyorlar. The Sea And Cake'in elebaşı Sam Prekop'un son solo albümü "Old Punch Card"dan çaldığım The Silhouettes'in çok da güzel bir video klibi var, youtube'dan bir göz atın derim. Ayrıca albüm de çok ilginç, özellikle analog ve hafif deneysel elektronik müziklerden hoşlanıyorsanız kesinlikle bir dinleyin. French Horn Rebellion da hala beni şaşırtmaya devam ediyor!

Haftanın en ilginç şarkısı ise Destroyer'in Ocak ayı sonu gibi yayınlanacak olan yeni albümü "Kaputt"un açılış parçası "Chinatown" idi. Destroyer'in başındaki isim Daniel Bejar ilginç bir adam, çok hoş, huzurlu bir sesi var ve şarkıları da çok güzel. 95'ten bu yana 10'a yakın albüm yayınladı kendisi ve son dönemde de EP'ler üzerinden gidiyordu, bir önceki EP'si "Bay Of Pigs" ve 13 dakika uzunluğundaki şarkısı muhteşemdi. Yeni albümünü (öncekiler gibi) Merge Records tarafından yayınlayacakmış.



4 Ocak 2011 Alçak Basınç


Destroyer Chinatown
Smith Westerns Weekend
Men Bataille
Neon Indian Children Of The Revolution
Games Strawberry Skies
Robot Koch (feat. Portable Morla) Verbal Bruises
Guido Cat In The Window
LA Düsseldorf Rheinita
Sam Prekop The Silhouettes
Fujiya & Miyagi Sixteen Shades Of Black and Blue
French Horn Rebellion Up All Night
The Phenomenal Handclap Band All Of The Above (T.H. White Remix)
Dennis Coffey Theme From Black Belt Jones
Os Mutantes A Minha Menina
Gal Costa Ponta De Lança Africano (Umbabarauma)