30 Aralık 2008

Yılbaşı Playlistleri - Gin & Tonic

Bilmiyorum takip ediyor musunuz ama benim sevdiğim blog'lardan biri olan Pastel Zarlar, bir süredir çok hoş bir yılbaşı playlistleri serisi yapıyor. Şarap ile başladı, rakı, viski ve bira ile devam etti. Sonuncusu da votka ile gelmiş. Ben arada bir "cin tonik listesi olmayacak mı" diye sordum, olmayacakmış ama buyrun siz yapın diyerek icazet aldım konsept sahibinden!

Ve işte bu aşağıdaki de benim Gin & Tonic listem. Biraz sinsi & oyuncu bir içkidir kendisi, en çok sevdiğim içkidir ayrıca. Gin, ardıç meyvesi ile tadlandırılmış bence çok özel bir içki ve ilk kez Hollandalılar tarafından ilaç olarak kullanılmaya başlanmış (yarasın!) Keyifli ve yeni şeylerden bi dolu parça var. Listedeki parçaları toplu ve mixli bir şekilde aşağıdaki linkten indirebilirsiniz.

(Son bir not, bu liste bu gece Radyo Eksen'de de yayınlanacak, biraz sıradışı bir saatte - 03.00'den itibaren, Alçak Basınç yılbaşı programı!)

GIN & TONIC PLAYLIST:
[indirmek için buraya klik]

The Faint The Geeks Were Right (Does It Offend You, Yeah Remix)
Late Of The Pier
Space And The Woods

Cazals
Life Is Boring

Friendly Fires
Photobooth

These New Puritans
Elvis

Bloc Party
One Month Off

You Love Her Coz She's Dead
Superheroes

The Shoes
Knock Out

The Ting Tings
That's Not My Name

Yuksek
Tonight
Black Kids I'm Not Gonna Teach Your Boyfriend How To Dance With You (Twelves Mix)
Does It Offend You, Yeah
Let's Make Out

The Presets
This Boys In Love

Cut Copy
Hearts on Fire

The Fashion
Like Knives

The Futureheads
The Beginning Of The Twist

Foals
Cassius
Fujiya & Miyagi Knickerbocker
.

29 Aralık 2008

"Everything That Happens Will Happen Today"

David Byrne & Brian Eno
Everything That Happens Will Happen Today

20 Yüzyıl müzik kahramanlarını bir solukta sıralamak pek kolay olmasa gerek. Sadece son yarım yüzyılın müziğini bile ele alırsak değişik tarzlarda sayısız isim çıkabilir karışınıza. Ama rock ve elektronik müzik deyince Brian Eno’yu anmadan geçmek kesinlikle mümkün değil herhalde. Eno minimalizm ve ambient müzik konsepti ile müzik dünyasını ilginç yerlere çekmekle kalmadı, usta bir prodüktör olarak yeteneklerini bu düşüncelerini güncel müziğe yön veren birçok grubun da hizmetine sundu. Zaten kendisini esas olarak bir müzisyen olarak değil de bir “müzik yapımcısı” olarak gördüğünü söylesek yeridir. Diğer tarafta David Byrne da belki çapraz kulvarda ilerleyen ama aynı derecede önemli bir müzisyen. 1970’lerde kendisinin başını çektiği Talking Heads, 2000’li yılların popüler rock gruplarından Franz Ferdinand ve LCD Soundsystem gibi isimlere ilham kaynağı olmuş önemli bir topluluktu. Rock müziğin “dans edilebilir” hale gelmesinde ve New Wave gibi yeni bir akımın oluşmasında Talking Heads’in ve Byrne’ın katkısı oldukça büyüktür. Bu iki önemli ismin bundan yaklaşık 30 yıl kadar önce bir araya gelmeleri ise “My Life In The Bush Of Ghosts” isimli önemli bir albüm ile sonuçlanmıştı.

Eno ile Byrne’ın 1981 yılındaki ilk ortak çalışmaları “My Life In The Bush Of Ghosts”, aslında bu ikilinin ilk beraberliği değil. Brian Eno, daha öncesinde Talking Heads’in ard arda üç albümünde prodüktör olarak da yer almıştı. Ancak Byrne – Eno ortaklığı, Talking Heads’den hem teknik hem de müzik olarak oldukça farklı bir noktadaydı. Albüm bir yandan sample’ların ilk kez bu kadar yoğun şekilde kullanıldığı, diğer taraftan da Batı pop müziği ile Afrika ve Asya müziklerinin yoğun bir şekilde sentezlendiği önemli kayıtlardan biri olarak zihinlere kazındı (hatta öyle ki, günümüzde artık şüpheli bakışların hedefi olan “dünya müziği” kavramının ilk kez bu albüm ile kullanılmaya başlandığı belirtilir hep).

Talking Heads’in Remain In Light albümünden sonra grup ile yolları ayıran (ve takibinde U2’nun prodüktörü olarak karşımıza çıkan) Brian Eno ve günümüze kadar solo çalışmalarını sürdüren David Byrne, bu önemli yapıtın üzerinde yıllar geçtikten sonra bu yıl yeni albümleri ile tekrar bir araya gelmiş oldular. Düz bir mantık ile 30’lu yaşlarında tarih yazmış bu iki ustanın 60’lı yaşlarında ve geçen onca zamanın birikimi ile tekrar tarih yazmaları gerekirdi denilebilir. Ama sonuç öyle “çok farklı ve yeni” bir şey değil. Zira o aradaki 30 yılda bu iki insanın başlattığı şeyler üzerinde öylesine yol alınmışki artık bunlar üzerine tamamen yeni bir şey söylemek kolay değil. Halbuki ikili, bu albümde belki de bundan 30 yıl önce hiç yapmayacakları şeyleri yaparak, kendi adlarına ilginç bir değişimi başarmış gibi görünüyorlar.

Açılış parçası “Home”, albümün genel rengini oldukça başarılı bir şekilde yansıtıyor: Çoğu zaman sakin, huzurlu ama alttan alta güçlü ve dolu bir müzik. Elektronik altyapı üzerinde aslında folk, county ve gospel gibi tarzların etkileri çok bariz bir şekilde hissediliyor. Arada “I Feel My Stuff” ve “Strange Overtones” gibi parçalar ise ikilinin daha genç ve enerjik yüzünü gösteriyor bize. Belki güncel pop hitlerinden çok farklı değil yaptıkları ama tertemiz icraları ve belki de tecrübenin getirdiği rahatlık ile insana huzur veren parçalar bunlar. Zaten herhalde albümün en büyük özelliği de bu olsa gerek, huzur. Albümün kapağındaki bilgisayar grafiği, şu ünlü bilgisayar oyununu Sims’den kopyalanmışa benziyor – Amerikan rüyasının sembolü olabilecek güzellikte, idealize bir ev grafiği, akustik gitar akorlarının az ötedeki yemyeşil ovalar üzerinde uçuştuğunu görebileceğiniz türden bir dünya. Tabiî ki albümün daha rahatsız anları da yok değil ama bütünü dinlediğinizde aklınızda kalan bu oluyor. Bütün bunları düşününce Byrne’ın yaşlandığı ve Ambient ustası Eno’nun yoluna geldiğini de düşünmemek elde değil - bundan yıllar önce sahnelerde koşa koşa şarkılar söyleyen David Byrne, bu sefer eski fotograflar, deniz fenerleri ve nehirler hakkında şarkılar söylüyor…

Usta müzisyenler olmanın yanı sıra müzik endüstrisini de yakından tanıyan bu iki sanatçı, çağın değişen şartlarına ayak uydurmak konusunda ise çok başarılılar. Albümü ilk olarak bir plak şirketi yerine doğrudan kendi web sitelerinden (www.everythingthathappens.com) yayınlayan ikili, önce dijital satışlara ağırlık vermiş ve oldukça da başarılı olmuşlar. Web sitesinden albümü CD olarak da alabilmek mümkün ve çok başarılı bir “deluxe” paket de satışa sunulmuş. Albümün kayıt sürecinin de (albüm notlarında da belirtildiği gibi) oldukça modern bir şekilde gerçekleştiğini belirtmeden geçmemek lazım bu arada. Brian Eno, yazdığı çeşitli müzikleri David Byrne’a gönderiyor, o da bunları dinleyerek sözleri yazıyor, karşılıklı kayıtları paslaşarak albümü son haline getiriyorlar - fiziksel olarak pek bir araya gelmeden yani. Zaten Eno’nun bir müzisyen olarak sahnede yer almaya veya fiziken müzik yapmaya pek meraklı birisi olmadığı meraklılarınca iyi bilinir, kendisi David Byrne’ın albüm turnesinde de yer almıyor.

(Roll Dergisi, Kasım 2008)

25 Aralık 2008

Kurak But!!

Ekşi sözlük bile düşünememiş bunu, Etrafta sağolsun yeni bir (anti) popstar keşfettik: Kurak But!!! Sanırım hali hazırda tek bir parçası var, onu da şuradan dinleyebilirsiniz:

http://etrafta.com/2008/12/24/etrafta-2009un-pop-sansasyonu-kurak-but/

24 Aralık 2008

23 Aralık - Son kez 2008 ve Emiliana Torrini

Bu hafta yine 2008'i değerlendirmeye devam ettim. Yılsonu değerlendirmesinin sonu yok ve bu program ile 2008'i kendimce kapatmış oluyorum. Gelecek hafta yüzümüzü 2009'a çevireceğiz!

Tabi iki programda da koca bir yılı etraflıca ele almak mümkün değil - hadi kolay değil diyelim. Fazla da konuşmak istemediğim için "ele almayı" seçtiğim belli başlı parçalarla yapmış oluyorum. Bunları da herhangi bir sırayla, özel bir formülle seçmedim açıkcası, aklımda en çok yer etmiş sanatçı ve albümlerden bazı parçaları koydum. Bir tek şunu söyleyebilirim, Roll dergisi için geçen gün en sevdiğim bazı albümleri seçmiştim. Bence Roll'un yılsonu seçkisi önemlidir zira kadrolarında çok değer verdiğim insanlar var. Az aşağıda kendi seçtiklerimi de (alfabetik sıra ile) yazıyorum. Bu yıl boyunca herhalde en çok hoşuma giden albümler bunlardı:

Does It Offend You, Yeah? - You Have No Idea What You're Getting Yourself Into
Emiliana Torrini - Me And Armini
Flight Of The Conchords - Flight Of The Conchords
Friendly Fires - Friendly Fires
Hariçten Gazelciler - Hariçten Gazelciler
MGMT - Oracular Spectacular
Sonny J – Disastro
The Dø - A Mouthful
TV On The Radio - Dear Science
Vampire Weekend - Vampire Weekend
Yasemin Mori – Hayvanlar

Emiliana Torrini'ye burada ayrıca bir ağırlık vermekte fayda var zira aslında bu yıl herhalde en çok onun albümünü sevdim (Vampire Weekend ve MGMT'dan ufak bir farkla). Tatlı sesi ile kaydettiği birbirinden güzel ve değişik parçalar ile - reggae'den psych-rock'a, neo-swing'den folk'a kadar uzanıyor - çok başarılı bir albüm Me And Armani.

Unutmadan, programın en başındaki iki cover çaldım. BBC Live Lounge derlemelerinin üçüncüsü yayınlandı - yine orta karar bir albüm aslında, çok başarılı bazı yorumlar haricinde vasat seviyesinde kalan bir albüm. Ama bu iki yorum ve birkaç tanesi daha varki bence çok güzel.


23 Aralık 2008 Alçak Basınç

Pendulum Violet Hill
Dizzee Rascal That's Not My Name
Friendly Fires On Board
Black Kids Listen To Your Body Tonight
The Young Knives Turn Tail
Emiliana Torrini Heard It All Before
Fleet Foxes Ragged Wood
The Moldy Peaches Anyone Else But You
Yasemin Mori Yeniler
Replikas Bitti Deme
MGMT Kids
Does It Offend You, Yeah We Are Rockstars
The Shoes Knock Out
I Scream Ice Cream Trust Tissue
Quiet Village Pillow Talk
.

23 Aralık 2008

Bonaparte - Too Much


Bonaparte, Ocak ayı başında Eurosonic'de sahne alacak gruplardan. Alman bir ekip, Berlin'li. Haklarında detaylı bilgi bulmam biraz zor oldu zira ilk albümleri "Too Much" hakkında şimdiye kadar pek fazla yazılıp çizilmemiş. 2007 yılında ünlü Montreux Caz Festivali'nde sahne aldıkları yazıyor sağda solda. Ayrıca bir iki yerde de Quentin Tarantino için özel bir partide çaldıkları yazıyor...

Her neyse, işin dedikodu kısmı bir yana, ilginç bir grup bu Bonaparte. Müzikleri Tiger Lillies ile AC/DC arasında bir yerlerde, vokale gelince bir de Eminem'i eklemek gerekir bunlara. Bir şarkıda cazır cazır gitarlar ile Franz Ferdinand tarzı coşarken, bir başka parçada akustik bas ile retro-swing yapabiliyorlar. Şarkı sözleri genel olarak oldukça geyik, alaycı ve komik. Şarkılarının adları da aynı derecede garip, bir tanesi "WRYGDWYLIFE" şeklinde mesela. Gördüğüm kadarı ile sahnede de pek çılgınlar, aşağıdaki videolarını tavsiye ederim. Dediğim gibi şu ana kadar pek adı sanı duyulmamış bir ekip ama Eurosonic konseri ile yeni bir start yapabilirler, hiç belli olmaz.

Bonaparte @ Myspace

BONAPARTE - TOO MUCH (LIVE VIDEO)

22 Aralık 2008

Cuma Gecesinin Kaydı

Hemen aşağıda yazıyor, geçtiğimiz cuma akşamı Dogz Star'da Doruk (Tight White) ile beraber DJ'lik yaptık. En alttaki link de bunun kaydıdır. Aşağıdaki liste ise bu kayıtta yer alan parçaların adları. Bütün set bu kadar değildi aslında, daha da devam ediyordu ama bir noktada kayıt durmuş (hayır, kasede kaydetmiyordum ama durmuş işte). Neyse bu hali ile de bence oldukça güzel. Toplam süre 2 saat kadar, 120MB gibi bir dosya büyüklüğü söz konusu. İyi eğlenceler!

1. Romanthony - Curious (Treasure Fingers Remix)
2. The Yank - U 2 11
3. Le Le - Breakfast (Mercury Remix)
4. Riva Starr - Jack U
5. Act Yo Age - The Flash (Shir Khan Powerhouse Dub)
6. Azzido Da Bass - Dooms Night (Radio Slave Remix)
7. Daft Punk - One More Time
8. Machines Don't Care- Beat Bang
9. Infadels - Love Like Semtex (West London Deep Exploding Dub Mix)
10. Heartsrevolution - C.Y.O.A (Brodinski Remix)
11. Uffie - Ready To Uff
12. Kissy Sellout & Herve - Rikkalicious
13. The Ting Tings - That's Not My Name (Tom Neville Remix)
14. Of Montreal- Id Engager (MAd Decent Remix)
15. Alex Gopher - Aurora (Dada Life Remix)
16. Tronik Youth - We are
17. Dan Le Sac & Scroobius Pip - Thou Shall Always Kill (The Heat Remix)
18. Late Of The Pier - Bears Are Coming (Joakim)
19. MGMT - Kids (Burntpianos Robo Remix)
20. Brodinski - Bad Runner
21. REM - Nightswimming (Kissy Sell Out Bmore Re-edit)
22. Laidback Luke & A-Trak - Shake It Down
23. The Rapture - House Of Jealous Lovers (Tom Middleton Cosmos Remix)
24. Action Man - Alarm Bells
25. The Count & Sinden - Big Money Coming
26. Bloc Party - Mercury (Herve Is In Disarray Remix)

http://www.alcakbasinc.com/live/TWvsHI_DogzStar_19-12-08.mp3

ps: çok gizli parçanın ne olduğunu açıklayıp yukarı yazdık (ama hangisiydi söylemem!)

17 Aralık 2008

Tight White vs Harunizer: 2008 Final Müsabakası


Tight White vs Harunizer partileri geçen haziran ayında başlamıştı, o zamandan beri de neredeyse her ay (kasım hariç) Dogz Star'da dj kabinindeydik Doruk (Tight White) ile. Doruk 20'lerin başlarında, ben de 30'ların, yani dans müziğinde iki ayrı jenerasyonu temsil ediyoruz denilebilir aslında. Ve işin bir güzel tarafı da bu bence: Doruk en sıkı ve yeni remixleri falan çalarken ben araya 90'lardan kel alaka (ama aslında oldukça alaka) sağlam bir oldschool parça atabiliyorum, Soulwax veya MSTRKRFT dinlerken birden bire Fatboy Slim'den Right Here Right Now'a geçebiliyoruz ve çok da eğleniyoruz. Bir de işin back-2-back kısmı var (b2b gibi eheh), bu da keyifli bir "aşık atışması" tadı katıyor işe, ayrıca parçamı attıktan sonra karşı tarafa geçip dans edebiliyorum :)

Uzun lafın kısası, bu cuma akşamı Doruk ile tekrar Dogz Star'dayız ve eğer sağlam bir indie-rave gecesine hasret iseniz, biraz içip biraz dağıtmak falan istiyorsanız bekleriz.

Facebook şeysi

Mekan > Dogzstar, Kartal Sok No:3 Kat:3 Galatasaray, Beyoğlu.
Saat > 23.30
Giriş > 5 YTL

PS. Cumartesi de sahnelerdeyiz ama ayrı ayrı: ben Babylon'da Infadels öncesi ve sonrasında çalacağım, Doruk ise Machine'de olacak.

16 Aralık 2008

16 Aralık - Tatlı Sert 2008 Retrospektifi...

Bu haftaki programı 2008'in sevilen bazı gruplarının parçalarına ayırdım. Çok ciddi ve sistematik bir inceleme olduğu söylenemez kesinlikle, aklıma gelen bazı grup ve parçalar (ve 2008 ile hiçbir alakası olmayan bazı parçalar!) Aslında bu seçimde biraz da son günlerde çok yeni ve ilginç birşey dinlememiş olmamın da payı olsa gerek. "2008'in en iyileri" konseptine pek takılmayacağımın sinyallerini daha önce vermiştim zaten.

Tabi ortalığa durmadan yeni gruplar ve müzikler fırlamaya devam ediyor - mesela Avustralyalı Empire Of The Sun bunlardan biri, 2009'da yıldızı parlayacağı sıkça söylenen gruplardan. Keza indie müzik camiasına çaktırmadan yön veren müzik konferansı ve festivali Eurosonic / Noorderslag'ın programı da açıklandı. Her yıl olduğu gibi bu yıl da sezonun ilk büyük "showcase" etkinliği olacak olan Noorderslag'da yine adı sanı pek duyulmamış bir ton grup yer alıyor. Sanırım ocak ayının ilk programlarından birini (belki de ikisini?) burada sahne alacak gruplara ayıracağım.

Ve sonuç olarak bu haftaki programın listesine gelirsek:

16 Aralık 2008 Alçak Basınç

Bon Iver Blindsided
The Week That Was Scratch The Surface
Mercury Rev Senses On Fire
Beck Gamma Ray
Black Mountain Queens Will Play
Kings Of Leon Manhattan
She And Him This Is Not A Test
Vampire Weekend Walcott
The Sea & Cake The Staircase
The Chemical Brothers The Sunshine Underground
Bloc Party Halo
Yuksek Tonight
The Kills Cheap And Cheerful (Sebastian Remix)
Feist I Feel It All (Escort Remix)

09 Aralık 2008

Adalar

Bu haritaya yakından bakın - bir müzik haritası bu. Last.fm'in marifeti. Last.fm'e girilen bütün tag'leri bir formül ile birleştirip bir haritada adacıklar olarak yerleştirmişler. Birbirine yakın türler bir şekilde bağlantılı adaları oluşturuyor, oldukça etkileyici. Haritaya da Islands of Music adını vermişler.

Birbirine yakın türler bir adanın farklı tepeleri şeklinde birleşmişler. Sağ tarafın üstlerinde yer alan nu-metal adası, post grunge ve 90s ile birleşik. Death metal adası da folk metal ile birleşmiş ama bu ikisinin doom metal ile aralarındaki bağlantı oldukça sığ, Bodrum'daki Tavşan Adası misali ayaklarınızı biraz suya sokarak geçebilirsiniz herhalde. Heavy metal adası ise bunların yanıbaşında ama arada bayaa deniz var, yüzmek gerekiyor. Haritada üzerine bunun gibi geyik yapılabilecek bir sürü ayrıntı daha var.

http://playground.last.fm/iom

08 Aralık 2008

Amanda Palmer ve Kurzweil


Yukarıdaki foto esasen süper bir reklamdan alınma - burada görünmeyen reklamın alt kısmında şunlar yazıyor:

"Amanda Palmer knows how to dish it out… we can take it."

Amanda Palmer'ı belki Dresden Dolls'un dişi yarısı olarak daha iyi bilebilirsiniz. Bu reklamı gördükten sonra ona da, Kurzweil'a da helal olsun dedim. Sahnede kullandığı enstrümanın markasını vs kapatmak sanatçıya kalmış birşeydir, nasıl ki Kurzweil oraya eşek kadar adını yazıyor, böyle de ellenmesine hiç bir şey diyemez tabi. Neyse sonuçta bunu bir gurur vesilesi saymışlar. Kurzweil da synth ve digital keyboard piyasasının en sağlam markalarından biridir, eh olsun o kadar diyor insan.

Amanda Palmer'ın solo albümü "Who Killed Amanda Palmer"ı dinlediniz mi bu arada? Çok güzel bir albüm, özellikle The Dresden Dolls seviyorsanız kesinlikle hoşunuza gidecektir.

Amanda Palmer: www.myspace.com/whokilledamandapalmer
Kurzweil PC3: www.kurzweilmusicsystems.com/Product.php?product=181

Kurt Weil: www.kwf.org/kwf/kurt-weill/biography

04 Aralık 2008

Müzik Endüstrisinin "İflası"?

Batan Müzik Şirketleri:
İngiltere'de ard arda iki önemli müzik şirketi, CD ve DVD dağıtımcısı Entertainment UK ve büyük Indie plak şirketlerinden Pinnacle iflas etti (daha doğrusu İngiliz hukuku uyarınca idaresi devlet denetçilerine geçti). Entertainment UK aslında biraz dolaylı olarak çökmüş zira bağlı olduğu ünlü alışveriş merkezi zinciri Woolworths de birkaç gün önce iflas etmişti. Entertainment UK'in iflası aynı zamanda ülkede müzik ve DVD dağıtımını tam anlamıyla sekteye uğratmış durumda, bütün büyük mağazalarda yılbaşı öncesi ciddi anlamda bir CD ve DVD yokluğu yaşanacakmış.

İşten Çıkarılmalar:
Eğlence sektörünün devlerinden Viacom 850 kişinin işine son verme kararı almış, bunun 300 kişisi MTV'den olacakmış (haber linki). Viacom aynı zamanda VH1, Nickelodeon ve Paramount Pictures'ın da sahibi ve diğer işten çıkarmalar da bu şirketlerden olmuş.

Bu sektörde her zaman söylenen bir laf vardır; herhangi bir kriz zamanında ilk kesilen harcamalar, ilk kayıplar eğlence sektöründen olur derler. Şu anki gidişat da bunu gösteriyor. Ülkemizde zaten çok büyük bir eğlence sektörü olmadığı için belki çok da büyük bir fark hissetmeyeceğiz. Sadece şunu söyleyebilirim, tahminen "ucuz" eğlence kendini koruyabilecektir ama en azından önümüzdeki iki yıl boyunca daha nitelikli, kültür ve sanat yanı ağır basan etkinliklerde belirgin bir azalma hissedeceğimize emin olabilirsiniz. Zaten 2007 yılı ile 2008 arasında bile bu fark belirgin şekilde hissedilebiliyor.

Şahsen 2009 için karamsarım. Umarım 2010 güzel bir yıl olur...

03 Aralık 2008

Remix? Cover?

Remix nedir, cover nedir? Cover lafının türkçesi nedir herşeyden önce? Evet bu aralar pek bir eleştirelim ve işin kötüsü etimolojiye de meraklıyım (ayrıca kompleksliyim, `ekşi sözlük` yazarıyım). Hukukçu olmaktan gelen alışkanlıklar sanırım...

Cover'ı herhalde yorum diye Türkçeleştirmek doğru olur. Remix'in türkçesini cidden bulamıyorum... Tanımlara geri gelirsek: Bir parçayı bir başka müzisyen tamamen kendi imkanları ile tekrar icra ederse bu cover (yorum) olur. Asıl parçadan unsurlar kullanılarak yapılan yeni versiyona ise remix denir. Oldukça basit bir ayrım aslında, neden dert ettiysem.

Cover yapmak için elinize bir gitar alsanız da olur, senfoni orkestrası toparlatıp çaldırsanız da. Remix için çoğu zaman adam gibi bir stüdyo ortamı (en azından bir bilgisayar falan) ve orijinal kayıtlar gereklidir. Tabi remix yaparken aslında bir başkasının eserini "işliyor" olduğunuz için eser sahibinden izin almanız da gerekir (teorik olarak).

Miller Music Factory
'de "cover" bölümüne yapılan başvuruları incelerken bu konu sıkça geldi aklıma. Başvurular arasında iki konsepti birbirine karıştıran, Madonna remix'leri yapıp cover bölümüne gönderenler falan vardı. Sayıları da hiç az değildi. Katılma şartlarını hiç okumamış bile olsa, insan cover ile remix arasındaki farkı bilmez mi diyordum kendi kendime, demek bilmemek mümkünmüş.

02 Aralık 2008

2 Aralık - School Of Seven Bells

Bu haftaki programın açılış parçası benim için oldukça şaşırtıcı idi. Normalde remix denilen şey rock parçalarına falan yapılır, şarkılar daha bir elektronik hale getirilir ya, bu sefer tam tersi olmuş. Fransız electro'cu Yuksek'in en son bombası, oldukça enerjik ve "Ed Banger-esque" bir parça olan Tonight, yine Fransız bir folk grubu The Bewitched Hands On Top Of Our Heads tarafından elden geçirilmiş ve ortaya sağlam bir folk marşı çıkmış! Fatboy Slim'in Praise You'sunu veya Chemical Brothers'ın ikinci albümündeki bir parçayı hatırlatıyor bana. Bunu bir yerlerde kullanacağım kesin.

Diğer güzel bir keşif, School Of Seven Bells oldu sanırım. Yine bir Brooklyn vakası, İngilizleri çıldırtacaklar herhalde yakında. Bu seferki grubunuz şehrin dream-pop kanadından - gördüğüm kadarıyla Brooklyn bunun için iyi bir seçim. Grubun albümü, kadrosunda Matthew Dear veya Dabrye gibi sıkı elektronik isimlerin de yer aldığı Ghostly International plak şirketi tarafından yayınlanmış. Ama zaten Ghostly sadece elektronik gruplara yer vermiyor. Geçen gün Ychorus'da denk gelince tekrar hatırladığım Dykehouse gibi shoegaze/dream-pop grupları da var kataloglarında ve School Of Seven Bells de tam anlamıyla bunlardan biri. Uzun süre orada kalmak üzere mp3 player'ıma girdi bile şimdiden. Tatlı vokaller, rüyalarda gezinen gitarlar, kulağınızı okşayan kemanlar ve sadece ayağınız ile ritim tutmaya yetecek kıvamda ritimler... Dinlerken 80'lerin ünlü 4AD gruplarından Cocteau Twins kadar Stereolab veya erken post punk sound'u geliyor aklıma.

Son olarak bu ge
ce sanırım Radyo Eksen'de şimdiye kadar çalınan en eski müzik eserini çalarak bir rekor kırdım - 1919 yılından bir Stravinsky klasiği, Ateş Kuşu (Firebird) Süiti'nden ünlü Infernal Dance Of King Kastchei bölümünü çaldım. Tür olarak "klasik müzik" ama aslında hiç de klasik olmayan bir klasik müzik, moden müziğin başlangıçları... İlginç bir dipnot, bu balenin ilk icrası öncesinde başrol teklifi alan dünyaca ünlü bir balerin, dinlediği müziği "tahammül edilemez" bulduğu için teklifi geri çevirmiş. Bu olay günümüzden de sadece 100 yıl önce gerçekleşiyor. Müzik algısı o zamandan bu yana ne kadar değişmiş, varın siz tahmin edin. Bu ara böyle şeylere pek meraklıyım sanırım.


2 Aralık 2008 Alçak Basınç

Yuksek Tonight (The Bewitched Hands On The Top Of Our Heads Cover)
The Prodigy Invaders Must Die
Mercury Rev
Senses On Fire (Fujiya And Miyagi Remix)

The Operators
B-Line

The Killers
Joy Ride

School Of Seven Bells
Half Asleep

High Places
Vision's The First

Ane Brun
Big in Japan

La Maison Tellier
Killing In The Name

Bloc Party
Signs

Metronomy
Holiday

Neon Neon
I Lust You (feat. Cate Lebon)
David Byrne & Brian Eno Poor Boy
Tonto's Exploding Headband
Ferryboat
Igor Stravinsky Infernal Dance Of King Kastchei (The Firebird Suite)
.

01 Aralık 2008

"New Year's Resolution"

Bu yıl "yılsonu listesi" yapmayacağım; yani kimseyi sıralamayacağım, bence "yılın en iyisi" hangisidir düşünmeyeceğim, 1'den x'e kadar saymayacağım. Hani ara sıra gıcık adam olmayı, muhalif olup ayrı durmayı severiz ya, bu onun gibi birşey DEĞİL! :)

Geçen senenin sonunda aklıma gelmişti bu, yeter artık gelecek yıl albüm falan sıralamakla uğraşmayacağım diye karar vermiştim kendi kendime - başarılı bir yeni yıl kararıydı zira tutması çok kolay. Liste yok, sıralama yok. Şu olabilir, yıl içinde en severek dinlediğim albümlerden bazılarını gelişine yazabilirim.

Bu kararımda herhalde en önemli sebep günümüzdeki bu müzik bolluğu içerisinde bu tür sıralamalar yapmayı artık anlamsız bulmam. Bu kadar çok sayıda ve farklı tarzlarda albümlerin yayınlandığı bir dünyada "en iyisi şudur, ikincisi budur, 21.'si de odur" demek istemiyorum açıkcası. Bir yıl içinde binlerce, hadi olmadı yüzlerce klasik müzik, caz, pop, rock, folk, elektronik müzik, disko, dans, trance vs vs vs albümü yayınlanıyor. Hangisi daha iyi? Bir liste yapınca hangilerini biliyoruz da diğerlerine göre kıyaslıyoruz? O yılın caz albümleri ile dubstep albümleri aynı listede, aynı kefede tartılabilir mi? Bu durumda, dinlediğim şu kadar caz albümü için ayrı bir liste, dinleyebildiğim kadar dubstep albümü için ikinci bir liste, bir de Avrupa veya Kuzey Amerika'da (ve başka bir iki yerde) yayınlanan "hür ve kabul edilmiş indie-rock, elektronik müzik ve benzeri türlerde albümler" için üçüncü bir liste mi yapmam lazım? Hoş, dubstep de aslında bu "hür ve kabul edilmiş" kategorisine kenardan dahil edilebilir. Peki yerli albümleri ne yapacağız? Yerli ve yabancı albümlerin listelerini ayırıyoruz, yerlileri ayırmayıp da ortak bir liste yaparsak oraya hiçbir yerli albümün giremeyeceğinden mi çekiniyoruz? Çekinmiyorsak, en iyi albümler listemizde yerli albümleri de değerlendiriyor muyuz acaba?

Böyle sorular geliyordu aklıma. Ama aslında en basiti, oturup yıl boyunca neleri sevmişim diye arşivi karıştırp bir de onları sıraya sokmak süper gereksiz bir külfet olarak geliyor bana. Ben yapmayacağım, siz de yapmayın etmeyin, mutlu olun. Bırakın dağınık kalsın :)

PS: Demin aklıma geldi, bir de "bir albüm ne zaman yayınlanmış sayılır" sorunsalı var - şaşırmayın, şöyle oluyor: albümü siz ilk kez Pitchforkmedia üzerinden ABD'de yayınlandığı zaman duymuş olabilirsiniz ama aslında ilk kez iki sene önce İsveç'teki küçük bir plak şirketinden çıkmıştır. Peki bu durumda bu albüm 2008'in mi 2006'nın mı en iyi albümleri arasında olmalıdır?? Neyse işte...

The Knife Geri Dönüyor... Bir Opera İle!!!


2000'lerin başında indie elektronik müziğin akışını değiştiren ve son iki albümü ile fenomen olan The Knife geri dönüyormuş - hem de bir opera ile!!!

Fenomen demişken, The Knife'ın fenomen olmasında en büyük etken, herhalde grubun neredeyse hiç konser vermemesi olmuş olsa gerek. Yüzlerini göstermekten pek hoşlanmayan ve fazla da röportaj vermeyen bu utangaç ikili, Karin ve Olof Djeijer kardeşler, 2006 yılında üçüncü albümü Silent Shout'u yayınladıktan sonra derin bir sessizliğe gömülmüşlerdi. Dünyanın dört bir yanından (Türkiye de dahil) organizatörlerin peşinden koştuğu ikili, şu aralar bir opera projesi ile haşır neşirmiş.

Okuduğum habere göre operanın adı "Tomorrow In A Year" prömiyeri 2009 Eylül'ünde yapılacakmış. Olof şu ara Amazon ormanlarında bu opera için doğa ve hayvan sesleri kaydetme çıkmış. Operanın müzikleri The Knife tarafından, koreografisi Japon Hiroaki Umeda, sanat yönetmenliği de Maja Ravn tarafından yapılacakmış. Üç kişilik de bir kadrosu (iki kadın, bir erkek sanatçı) olacağı söyleniyor. Oldukça ilginç bir gelişme bu, bakalım The Knife'ın opera yapması bu "yaşlanmış" sanat dalına tekrar bir popülerlik kazandırabilecek mi?

27 Kasım 2008

25 Kasım - Solid Gold

Alçak Basınç'ta 25 Kasm (ne yazıkki yine) anonssuz geçti. Ama işte şimdi karşınızda listemiz ve tabi linkimiz!

Bu programdaki yeni gruplardan biri Solid Gold idi - son dönem çıkan keyifli elektro-pop gruplarından kendileri. Eski püskü kontenjanından da pek tatlı bir Kraftwerk parçası ile açtım programı.

25 Kasım 2008 Alçak Basınç

Kraftwerk Tanzmusik
The Dears Money Babies
The Mercury Program Gently Turned On Your Head
Black Moth Super Rainbow Zodiac Girls (Pony Version)
Amon Tobin Keepin' It Steel (The Anvil)
Mount Sims Lost In The Dark
I'm Not A Gun Turning Circle
The Album Leaf Shine
The Phenomenal Handclap Band The Martyr
The Studio Origin (Shake You Down By The River)
Talking Heads Girlfriend Is Better
Love Is All Last Choice
The Golden Filter Solid Gold

19 Kasım 2008

18 Kasım - Love Is All


Love Is All İsveç'li bir ekip ve çok da başarılılar. Şimdiye kadar isimlerini pek duyuramadılar ama ikinci albümleri ile yine güzel puan toplamayı başardılar. İkide iki yani. İlk albümleri "Nine Times That Same Song" 2006'da yayınlandığında fazla ilgimi çekmemişti. Daha sonra özellikle (Açık Radyo'da Nocturne programını yapan) Levent Celepçi'nin üzerine basa basa Love Is All demeleri ve programlarında da bolca yer vermesi sonucu aklıma kazındılar kendileri. İyi de etmiş Levent, ikinci albümleri "A Hundred Things Keep Me Up At Night" da çok başarılı bir çalışma çıktı. Eğlenceli görünüp aslında hüzünlü olan şarkılar, Josephine'in hırçın sesi, gümbür gümbür davullar ve ayağınızı yerden kesen baslar... Programda çaldığım Give It gibi deli dolu parçalar çoğunlukta albümde ama "A More Uncertain Future" gibi şöyle bir durup boğazınıza takılan şarkılar da var. Bir dinlemenizi tavsiye ederim. Veya myspace'den de bir kulak kabartabilirsiniz.

Geçende yazmıştım, The Phenomenal Handclap Band grubu, bu aralar çok tuttuğum bir başka ekip. Albümleri varla yok arasında, daha çok EP olarak yayınlanmış çeşitli çalışmaları var. Tam DFA plak şirketinin çizgisinde - New York'lular aynı zamanda - ama nedense DFA tarafından kapılmamışlar. İlginç, belki de James Murphy kıskanmış olabilir kendilerini. Susam Sokağı tadındaki parçalarından 15 To 20'yi çaldım programda, sözleri çok salak ama parça çok güzel :)


18 Kasım 2008 Alçak Basınç

Does It Offend You, Yeah? Being Bad Feels Pretty Good
The Fashion Mathematics
Max Tundra Will Get Fooled Again
The Death Set Listen To His Collision
Hybrasil Binary Love
The Phenomenal Handclap Band 15 to 20
Steve Miller Band Fly Like An Eagle
Ane Brun The Treehouse Song
Chad Vangaalen Cries Of The Dead
Love Is All Give It Back
The Sea And Cake Car Alarm
Deerhunter Nothing Ever Happened
Padded Cell Are You Anywhere
The Presets Talk Like That
Robyn Cobrastyle
The Killers Human (Ocelot Remix)
Working For A Nuclear Free City Sarah Dreams Of Summer
.

18 Kasım 2008

4 Kasım - Replikas


Yine gecikmiş bir program listesi... Hem de iki hafta öncesinden. Şu anda bu haftanın programı yayınlanıyor ve bir saate onun da listesini girmiş olacağım. Ama şimdilik 4 Kasım'ın listesi. O günkü programda haliyle Phonem By Miller devam ediyordu ve başta ona yer verdim. Ama haftanın önemli olaylarından biri de ertesi gün (5 Kasım'da) piyasaya çıkacak olan Replikas albümü idi. Sağolsun plak şirketleri Baykuş Müzik birkaç parçayı önceden dinlememize ve yayınlamamıza imkan vermiş ve de çaldık tabi. Albümün tamamını dinleyemedim henüz ama ilk fırsatta edinip dinleyeceğim. Programda çaldığım Dulcinea oldukça güzeldi.

Bu arada, listenin ortasında bi tane Track 9 duruyor! Zi Punt cd'si yanımda değil, parçanın adını web'de de bulamadım. Ne komik dimi, D&R'nin web sitesinde yoktu, İdefix'te var ama şarkı adları yok. HepsiBurada'da buldum, ama orada da şarkı adları yanlış yazılmış. Bu da yetmemiş, albümü "Jazz / New Age / Klasik" olarak sınıflandırmışlar. Vallahi BRAVO!!! Bunu oraya yazan elemanlarını acilen bir KBB uzmanına yollasınlar, hayati bir tehlike olabilir...

Son olarak, British Sea Power konseri çok güzeldi ya :)

4 Kasım 2008 Alçak Basınç

Robots In Disguise I Live In Berlin
Prinzhorn Dance School
You Are The Space Invader

Ez3kiel
Barbary

Zi Punt
[Track 9]

British Sea Power
Down On The Ground

Sakin
Edepsiz Komedya

The Sea & Cake Down In The City
Blitzen Trapper
Gold For Bread

Circuits
Pistols At Dawn

Robyn
Cobrastyle

Replikas
Dulcinea

Radiohead
Reckoner (Europe In Colour Mix)

I'm Not A Gun
Aracanum

The Killers
Mr Brightside (Future Funk Squad Remix)
.

01 Kasım 2008

Phenomenal!

Bu haftasonu iki grup keşfettim Myspace üzerinden. Aslında ilkini (The Phenomenal Handclap Band) myspace üzerinden dinledim sadece, keşif Pitchforkmedia üzerinden oldu. Jens Lekman ile ilgili bir haberden bir konser haberine atladım. Haberin en sonunda TPHB ile ilgili üç foto ve pek de ümit vaadetmeyen kısa bir yazı vardı. Ama böyle muhteşem bir isim bile benim ilgimi çekmeye yeterli idi - ki fotolar da oldukça cazip görünmekteydi. Sonuç olarak myspace'e girip bir kulak kabarmak şart oldu.

Açıkcası bu isim ile iki ihtimal olabilirdi bu grup için. İlk ihtimal, 3-5 Devendra Banhart'ın (ve tavladıkları hatunların)
toplanıp oluşturdukları komünal bir post-post-psychedelic-indie-folk-rock grubu olabilirlerdi. Eğer öyle birşey çıksa fazla dinlemeden bir köşeye atardım, artık öyle şeyler için çok yaşlıyım zira... Diğer ihtimal ise, her türlü rezilliğe gelebilecek bir takım eğlenceli junkie'lerin yaptıkları bir post-post-psych-disco-nowave-funk müziği idi ve ne mutlu ki sonuç bu çıktı!

Tabi grubun New York'lu olmalarının da buna büyük katkısı olmuş olabilir (New York'da psych folk takılmak pek kolay olmasa gerek?) Yukarıdaki garip tarifi biraz daha açmak lazım; bu arkadaşların sound'unda şunlar kesinlike var - disco & dans müziği, bazı yerlerde CSS'i hatırlatan, kulağı okşayan tatlı vokaller, !!! ve Out Hud estetiği, bolca Talking Heads nostaljisi, insanın kanını kaynatan bas gitar & ritimleri, hafif bir trip/kafa müziği ve saatlerce uzamaya müsait gitar soloları... Aslında bu "psychedelic" yönleri kayıtlarda ucundan belli oluyor ama konserlerde 4 dakikalık parçalarını 10 küsür dakikalara kadar uzatarak çalabiliyorlarmış. Tabi müzikal tarifler pek tatminkar olmaz genelde, isterseniz ya myspace'e gidip oradan kendiniz dinleyin ya da aşağıdaki ufak lo-fi sample'ı indirin. Yukarıda linkini verdiğim habere konu olan konserleri grubun dördüncü konseriymiş! Henüz yaynlanmış bir albümleri de yok gördüğüm kadarıyla. İlgi alakayı hak ediyorlar ama :)

The Phenomenal Handclap Band - Myspace

The Phenomenal Handclap Band - You'll Disappear (96 kbps sample)


Dinlediğim diğer yeni grup ise Hybrasil oldu. Rezil bir isim aslına bakarsanız, yukarıdaki mantıkla hareket ediyor olsaydım hiç aldırmamam lazımdı aslında. Zaten ilk seferinde aldırmadım da sonradan nedense dönüp bir dinleyeyim madem dedim. Ve isimlerinin ima ettiklerinden farklı bir grup olduğunu da gördüm bu sayede. Öyle pek Brezilya müziği tınıları falan beklemeyin bu İrlanda'lı ekipten. Oldukça indie-new-wave-rock sound'lu bir ekip bu. Müzikleri eskilerden fazlaca şeyi çağırıştırıyor ama yeni ve amatör sayılabilecek bir ekip için öyle başarılı ki buna pek aldırmadım şahsen. Keyifle dinledim, ilk albümleri The Monkey Pole'un peşindeyim halen. Yeni yeni büyüyorlar ve büyük plak şirketlerinden birine atlamaya çalışıyorlarmış bu ara. Myspace'de de sağlam çalışmışlar belliki, bolca arkadaşları var. Olası etkileri sıralayalım: New Order, Stone Roses ve kesinlikle Ian Brown (ama vokalistin sesi Brown'a fazla benzemiyor bence, tarzı sadece). Ayrıca synthesizer'ları iyi kullanmışlar (benim için artı puan!)

Hybrasil (myspace)

Hybrasil - Heads Up (96 kbps sample)


Myspace hala işe yarıyor - ve bu da hoşuma gidiyor anlaşılan!

29 Ekim 2008

28 Ekim - Phonem By Miller yaklaşırken...


Bu hafta programda aslan payı Phonem By Miller'ın oldu. Nasıl olmasın, çok uğraştık ve güzel bir program da oldu :) Bu cuma günü konserler başlıyor ve heyecanla bekliyorum - hoş her zamanki gibi ben tahminen doğru dürüst izleyemeyeceğim bile, ama olsun. Cumartesi Sonny J konserini özellikle çok merakla bekliyorum, mekanın da yeni olmasından kaynaklanıyor biraz. Tamirane, Santralistanbul'da yeni açılan bir cafe/bar/restorant ve çok da hoş bir ortamı var. Ayrıca yıllardır beklediğimiz Annie'yi de sonunda izleyebileceğime seviniyorum. Tabi aslında aralarında bir seçim yapmak doğru olmaz - Dirty'deki DJ setlerinden British Sea Power konserine kadar hepsini aynı merakla bekliyorum aslında.

Phonem By Miller dışında neler vardı peki? son bir iki haftadır yer verdiğim isimlerden TV On The Radio'yu sayayım en başta. Cuma akşamı Babylon'da Animal Collective öncesi çaldıklarım arasında TVOR da vardı ve Crying başlayınca seyircilerden aldığım tepki pek güzeldi. The Modern Way'de Sarp'ın tavsiyesi ile dinlediğim Bloc Party - Mercury'nin CSS remixi de oldukça eğlenceli bir şarkıymış - orijinalini bir türlü sevemedim ama remixleri güzel - Mercury'nin muhteşeme yakın bir remix'i de deli İngiliz Hervé tarafıdan yapılmış, onu da Cumartesi akşamı Doruk'tan (Tight White) dinleyince farkettim.

Bir de Olafur Arnalds... Rüya gibi...


28 Ekim 2008 Alçak Basınç

The Emperor Machine Monkey Overbite
Diskjokke Større Enn Først Antatt
Sonny J Disastro
Robots In Disguise Can't Stop Getting Wasted
Ez3kiel Break Or Die
Prinzhorn Dance School Crackerjack Docker
Annie The Greatest Hit
TV On The Radio Crying
Matt Sims The Bitten Bite Back
Cazals Life Is Boring
Bloc Party Mercury (CSS Remix)
The Gossip Jealous Girls (New Young Pony Club 12" remix)
Ra Ra Riot Too Too Too Fast
Ane Brun The Treehouse Song
Olafur Arnalds 3055

21 Ekim 2008

Longevity...

Birisi şöyle demiş Plan B'de:

"...longevity is not important in dance music as it is in rock, where the canon is everything. But the disposability of the music is no reason not to celebrate it; some of the most exciting music on the planet is being released every week on small dance labels. And whereas an unpopular rock record doesn't really serve any purpose, the beauty of the scene is that even the most obscure techno track has a chance of being played to a dancefloor and making someone dance..."

ve (yamulmuyorsam) türkçesi:

"...uzun ömürlülük dans müziği için rock'da olduğu kadar önemli değildir (ki rock müzikte klasikler esastır). Ama bu müziğin 'gelir geçer' olması onu sevmememiz için bir neden olmasa gerek - hele ki her hafta bir sürü küçük plak şirketinden dünyanın en heyecan verici dans müziklerininin yayınlandığını düşünürsek. Ve diğer taraftan fazla beğenilmeyen bir rock plağı pek bir işe yaramazken, dans müziği aleminde en ucubik techno parçasının bile bir yerlerde çalınıp insanları dans ettirme potansiyeli vardır..."

Tabi şunu unutmamak lazım, rock müzik de o klasikler ile doğmadı ve elektronik müzikte de bazı parçalar veya tarzlar var ki gelip geçmeyebiliyorlar... Ayrıca rock ve elektronik müziğin biraz zıt karakterli bir abi - kardeş ikilisi olduğunu da düşünebiliriz - ne de olsa metafor yapmak bedava! :)

17 Ekim 2008

14 Ekim - Yasemin Mori

Yine arada bir haftayı atladık, bu hafta için de biraz geciktim... 7 Ekim programının playlisti yok, zaten anonssuz bir program oldu. Son aylarda sıkça çaldığım parçaların derlemesi gibiydi, best of tadında. Neyse, onu geçelim, bu haftaya gelelim:

Phonem By Miller'ın program açıklandı, biletleri de 10 Ekim'de Biletix üzerinden satışa çıktı. British Sea Power da baş isimlerden biri programda. Son albümleri "Do You Like Rock Music?"den parçalara daha önce de yer vermiştim ama bu vesile ile yine çaldım. Konserleri 8 Kasımda, kaçırmayın bence.

Haftanın en etkileyici ismi sanırım Yasemin Mori idi. Albümü Hayvanlar piyasaya çıkalı aslında bayağı bir vakit oldu. Aslında Bir Konu Var ile zaten uzunca süredir tanınıyordu. Ama benim onu ilk tanıyışım çook daha öncelere dayanır aslında, 2005 yılındaki Kings Of Convenience konserine. O pek güzel konserde kendisi bir ara dayanamayıp (ve sanırım Eirik'in de seyircilere talepkar bakışları üzerine) sahneye atlamış, orada bir süre dans etmiş hatta parçaya da eşlik etmişti. O sıralar festival organizatörleri için bu durum "tatlı bir kabus" olmuş olsa da...

Eminim o sahne tecrübesinin de kendisine bir katkısı olmuştur. Ama açıkcası müziği öyle çok Kings Of Convenience veya "hafif batı müziği" kokmuyor bence. Daha çok bizim kendi müziğimizden, kendi pop müziğimizden etkilenmiş. Sesi 70'ler ve 80'lerin güçlü kadın vokallerini hatırlatıyor. Sezen? Nilüfer? Nükhet Duru? Uzmanı ben sayılmam aslında ama herşey bir yana, son zamanlarda genç müzik dünyamızdan böyle güçlü bir sesin ortaya çıkması çok güzel. Alternatif müzik piyasamızda (acı bir eleştiri olacak ama) iki tarz varki çok grup buna (bilerek veya bilmeyerek) saplanmış durumda. Biri Mor Ve Ötesi sendromu - alternatif rock gruplarının bir kısmı, nedense Mor Ve Ötesi'nin belli bir dönemini andırmaktan öteye yeni birşeyler yapamıyor. Sözler ve müzik güzel olsa bile, kendilerine has bir ses yok ortada, şarkıları söylerken aynı melankoli, aynı tarz, aynı duruş... Diğeri de Vega tarzı kadın vokal sendromu olarak adlandırılabilir - biliyorsunuz o kısık, neredeyse miyavlayan kadın vokali. Vega çok hoştu bu açıdan, orijinaldi. Ama birçok yeni kadın vokalistte aynı tarzı duymak, kapana kısılmışlık hissi yatayor. Yasemin Mori'nin bunu yapmamış olması çok hoşuna gitti. Ayrıca çoğu şarkısının oldukça hüzünlü, acılı sözleri olmasına rağmen, yeri gelmiş (bkz. "Arjantin" veya "Nolur Nolur Nolur") oldukça hareketli ve eğlenceli parçalar yapmasını da bilmiş. Umarım (ve sanırım) Yasemin Mori, "alternatif" müzik camiamızda yeni bir dönemin başlangıcı olur, şöyle sesinin hakkının vere vere şarkı söyleyen kadın ve erkek vokaller çoğalır!

You Love Her Coz She's Dead grubunun bir parçasını çaldım, bu yeni yayınlanacak olan Kitsune Maison 6 derlemesinde yer alıyormuş. İlginç, eğlenceli bir 8-bit-rock yapmışlar.


14 Ekim 2008 Alçak Basınç

Animal Collective Grass
Bloc Party Better Than Heaven
Fuck Buttons Bright Tomorrow
Hot Chip The warning
The Kills Sour Cherry
The Little Ones Oh, MJ!
Emiliana Torrini Heard It All Before
Yasemin Mori Yeniler
British Sea Power Open The Door
TV On The Radio Red Dress
The Apples In Stereo Sunndal Song
The Tough Alliance Miami
You Love Her Coz She's Dead Superheroes
LCD Soundsystem Yeah (Crass Version)

02 Ekim 2008

Rogues + Bear Hands

İki yeni grup dinledim bu sabah, şu "unsigned" olanlardan.. Biri İngiliz, diğeri Amerika'lı. İkisi de pek güzeldi, hemen iki satır yazayım dedim.

Rogues


Bu gençler hakkında fazla bir bilgi bulmak mümkün değil. Haklarında internette fazla bir bilgi yok, Drowned in Sound'da bile birşey yazmıyor. Myspace'de arkadaş sayıları 300'ün altında. Ayrıca da pek bir gençler hallerinden belli ki. Ama şimdiden müzik dünyasının büyükbaşları kancayı atmış kendilerine: myspace adreslerinde menejerlik konuları ile ilgili olarak iki e-mail adresi var, biri Londra'nın ünlü bar - club'ı Barfly'ın, diğeri de EMI'a ait. Bir blog'dan okuduğum kadarıyla yakın zamanda Londra'da verdikleri ilk büyük konserleri müzik A&R camiasının akınına uğramış. Bu yaşta bu sürat anlayacağınız!

Peki ne yapıyor bu gençler? Tarzları biraz Foals'ı ve Hot Club De Paris'i hatırlatıyor desem yeridir. Ama onlara göre daha melodik ve sakinler. Not So Pretty isimli parçaları çok güzel. Melodik ve belirgin gitar arpejleri, dance-rock basları, tam bir İngiliz vokali. Arkadan synth'ler de duyuluyor. Açıkcası sahnede nasıllardır merak ediyorum zira stüdyoda sakin olabilir bu müzik ama oldukça enerjik bir havası da var. Merry Go Round ve diğer parçalar da çok güzel.
http://www.myspace.com/roguesroguesrogues


Bear Hands


Bu akşamın ikinci grubu Bear Hands. Amerika'lı hatta NY - Brooklyn'li bir ekip. Hemen burada bir Brooklyn parantezi açmak istiyorum. Malumunuzdur, New York yöresi son dönemde pek bir hareketli. Vampire Weekend ve MGMT gibi nispeten yeni iki isim bir yıl içerisinde dünya çapında meşhur oldu, onların biraz gerisinde Dirty Projectors ve Yeasayer sayılabilir. Bütün bu grupların müzikleri tabiki birbirlerinden farklı ama yine de ortak bir yerlerde buluşuyorlar, tam tarif edemeyeceğim ama müziklere ve sözlere yansıyan bir metropol havası , birşeyler var...

Bear Hands de bu yeni dalganın gruplarından biri bence. Zaten bugüne kadar camiadan birçok grupla beraber sahne almışlar; Vampire Weekend, MGMT ve Matt & Kim gibi isimlerle aynı sahnede yer almışlar şimdiye kadar. Sound'ları da benziyor bu tayfaya: gitarlar ön planda, nu-rave'cilere nispet yapar gibi disco-punk havalarına fazla kaymadan, seviyeli bir indie-rock yapıyorlar. Seviyorum bu seviyeyi :) Neyse, yazının bundan sonrası cıvımaya başlayacak gibi, burada keseyim ve myspace adresini vereyim, gerisi size kalmış:
http://www.myspace.com/bearhandsband


(Son olarka bir de Ingrid Michaelson'dan mı bahsetsem diye düşündüm ama bunu ödev olarak Ezgi'ye veriyorum!)
.

30 Eylül 2008

30 Eylül - Flight Of The Conchords

Her zamanki gibi bayram tatili güzel birşey. Bir yanda hafta sonunda gerçekleşecek bir konser organizasyonu ve bir ay sonra başlayacak olan bir festivaliniz olsa bile. Evet, SOS konserleri ve Phonem By Miller bahsettiğim etkinlikler. Cumartesi R.E.M.'i seyretmek bir yana, SOS İstanbul topluca heyecanlandırıyor beni - öğlen 3'den gece yarısına kadar konserler falan, hareketli olacak.

İKSV olarak Phonem By Miller'ın programını da hafiften açıkladık bu arada. İlk isimler arasında Robots In Disguise ve Annie bu haftaki programın konukları idi. Annie'nin yeni albümü bu aralar yayınlanacak, Robots da geçen aylarda We're In The Music Biz ismindeki ikinci albümlerini yayınlamıştı.
Robots In Disguise
Annie

Programın bu hafta her anlamda en eğlenceli ekibi ise Flight Of The Conchord oldu. Flight Of The Conchord iki kişiden oluşuyor, Bret McKenzie ve Jemaine Clement. Ama tek olayları müzik değil. Hatta, asıl olayları müzik değil. Bu Yeni Zellanda'lı gençler esasen komedyen. Uzun yıllardır (neredeyse 10 yıldır) çeşitli etkinliklerden, komedi festivallerinden, radyo programlarından geçmişler. Kitlesel anlamda kendilerini duyurmaları ise Amerika ve Avrupa'da geçen yıl yayınlanan (kendileri ile aynı adı da taşıyan) TV dizisi ile oldu.

Diziden bana ofis arkadaşım Ayşe (Bulutgil) bahsetmişti ilk, bayram tatilini fırsat bilip baştan sonra seyrettim. Her biri 25 dakika cıvarında, 12 bölümlük bir dizi bu. En basit şekli ile "köyden geldim şehre" kıvamında, çok keyifli ve komik bir müzik grubu hikayesi bu. Kahramanlarımız Yeni Zellanda'dan New York'a gelmiş bir ikili (yani kendileri) ve ne yazıkki de çok bahtsızlar, başlarına gelmedik kalmıyor.

Dizi bir yana, dizinin müzikleri de çok komik. Zaten piyasaya çıkan albümleri de dizide yer alan müziklerden derlenmiş. Konsept çok güzel, Kitsch Fransız popundan Air'e, Marvin Gaye'den Pet Shop Boys'a, değişik tarzlarda müzikleri ti'ye alıyorlar. Şarkı sözleri de ayrı bir alem, ayrı komik... Diziyi seyretmeden bile albümü başarılı bulabilirsiniz ama esas tadı, diziyi seyrettikten sonra çıkıyor açıkcası zira her bir şarkının hikayesi de var dizide. Albümü yayınlayan şirketin de Sub Pop olduğunu belirtmeden geçmeyelim. Kesinlikle tavsiye :)
Flight Of The Conchords


30 Eylül 2008 Alçak Basınç

Kings Of Leon Closer
Tv On The Radio Crying
3 Na Massa Tatui (feat. Karine Carvalho)
Kudu Boom Boom
I Led Three Lives House Of Ahmet
The Ting Tings Fruit Machine
The Fashion Letters From The Ambulance
Robots In Disguise Can't Stop Getting Wasted
Annie The Greatest Hit
Noah & The Whale 5 Years Time
Jenny Lewis Godspeed
Emiliana Torrini Big Jumps
Lightspeed Champion Tell Me What It's Worth
Flight Of The Conchords Business Time
Jörg Bürger Modernism Begins At Home
Isan Sublimation

28 Eylül 2008

45mix


Ani gelişen ve mükemmel olduğu söylenemeyecek bir deneme - tamamen bilgisayarda mixlenmiş bir dj seti hazırlayıverdim akşam akşam. Aslında mix'lerde en ufak bir problem yok, sağolsun teknoloji işin teknik kısmını hallediyor. Ama zamanlamalarda ve EQ ayarlarında biraz çuvalladım (şimdi bunlar ne ki diyorsanız, sondaki 3-4 parçayı dinlerken pek güzel anlarsınız aslında). Yine de sonuç kötü değil. Müzik olarak da son dönem dinlediğim ve setlerimde çaldığım bazı güzel parçaları sallayıverdim içine, keyifli bir mix oldu. Şu programı biraz çalışarak ev yapımı dj setlerine ileride daha fazla yer verebilirim tabi, bu bir başlangıçtır!

45mix.mp3

The Fashion Like Knives (Daniel Dexter Remix)
Familjen Det Snurrar I Min Skalle
Lykke Li Dance, Dance, Dance (Dada Life Guerilla Fart #4)
The Ting Tings That's Not My Name (LA Riots Remix)
Kid Cudi Day 'N' Nite (Crookers Remix)
Edu K Hot Mama (Sinden Remix)
Machines Don't Care Afro Jacker (Original Mix)
The Bloody Beetroots feat Congorock Rombo (Demo)
The Faint The Geeks Were Right (Does It Offend You, Yeah? Remix)
Does It Offend You, Yeah? Weird Science
I Scream Ice Cream Trust Tissue Original Mix
Sigur Ros Saeglopur (Crash Overdrive remix)

24 Eylül 2008

23 Eylül - Byrne & Eno

Bu haftaki programın baş köşesine tam da o köşeye layık iki ismi koydum: David Byrne ve Brian Eno! İki usta isim, yıllar sonra tekrar bir araya gelmişler - aslında gelmemişler bile - ve çok güzel bir albüme imza atmışlar: Everything That Happens Will Happen Today. Aslında bu albüm ile ilgili daha detaylı bir yazı da yazmak niyetindeyim o yüzden fazla deşmeyeyim burada. Sadece şunu söyleyeyim, albümün en hoş parçalarından biri olan Strange Overtones, bu ara Radyo Eksen'in en çok çalınan parçalarından biri aynı zamanda. Süper!

Gelelim haftanın diğer isimlerine. Açılıştaki Free The Robots çok şeker bir grup / proje, zamanında St Germain'i çok sevdiyseniz, müzikleri size o eski heyecanı yaşatabilir. Bir başka köşede, Vampire Weekend çok güzel bir Everywhere yorumu yapmış (hani şu Fleetwood Mac'in ünlü şarkısı), bir dinlemenizi tavsiye ederim. Son olarak, programı kapattığım şu Alias & Tarsier ikilisi - eğer Portishead'in yeni albümünü sindiremeyip hala eskisinin tadını özlüyorsanız, hala "ne varsa 90 sonları trip-hop'unda var abi" diyenlerdenseniz, bu grubu bir dinleyin, eminim seveceksiniz! (ben pek değilimdir ama ben bile beğendim valla).


23 Eylül 2008 Alçak Basınç

Free The Robots
Jazzhole

Nightmares On Wax
Da Feelin'

Mark Ronson Ooh Wee
Sonny J
Can't Stop Moving (Mirwais Extended Mix)

Easy Star All-Stars
Us And Them

Van She
Strangers
The Fashion Like Knives
Talking Heads
Once In A Lifetime

Vampire Weekend
Everywhere

Fleet Foxes Mykonos
Kimya Dawson
Bobby-O

David Byrne & Brian Eno
I Feel My Stuff

Mogwai
The Sun Smells Too Loud

Alias & Tarsier
Ligaya

.

ne?


:P


21 Eylül 2008

Hüzün

Geçende başlamıştım bu listeye, sonra unutmuşum. Her dinleyişimde beni hüzünlendiren, hatırladığım bir iki parçanın listesi. Hüzünlendiren de demek doğru olmaz; içimde birşeyleri kilitleyen, geçmişte kalmış acı tatlı hatırlarla karışıp giden şarkılar işte. Çoğu zaman tamamen kişisel birşeydir bu.

Rilo Kiley Portions For Foxes

Pixies Here Comes Your Man

ReadyMade FC Time Machine

R.E.M. Nightswimming

The Levellers The Boatman

Aklıma gelmişken yazayım dedim. Daha çok vardır tabi bunlardan. David Bowie'den bir parça ekleyebilirim buraya, keza Jean Michel Jarre'dan da. Serdar Ateşer'in Avdet Seyri albümündeki İstemeyerek'ini de...

Başka kendi listesini yapıp paylaşmak isteyen olabilir mi?

The Modern Way geri dönmüş :)

Eski dost, alemin ilk (türkçe) müzik bloglarından The Modern Way geri dönmüş! Sessiz sedasız, 15 Eylül'den bu yana (yani bi hafta bile olmamış) ufak tefek yazılar eklenmiş siteye. Özellikle yazarlardan Sarp'ın imzasını görüyoruz, demekki gizli projeleri (!!) arasında esas bunu planlıyormuş. Hmm.

Takip! :)

17 Eylül 2008

16 Eylül - Little Jackie


Şu yeni retro-big-beat havalarını çok seviyorum, söylemiş miydim daha önce? Kesin söylemişimdir, hatta bu konuda blog'a bir yazı koyacaktım ama tamamlayamadım, bir köşede taslağı duruyor hala... Nereden geldik buraya, Little Jackie ve Gabriella Cilmi'yi dinlerseniz anlarsınız. Amy Winehouse ve müzikal mentor'u Mark Ronson sağolsunlar, big beat ritimli, 60'lar popu sound'lu birbirinden güzel şarkılar dolaşıyor etrafta.

Bloc Party'nin yeni albümü Intimacy'yi dinledikçe daha çok sevdiğimi keşfettim bir de. Garip bir ses yığını, bazı yerlerde çok hırçın ve zor bir albüm ama yine de, ilk albümleri zamanındaki heyecanı yakalamış bazı yerlerde (farklı açılardan gelerek belki). Ayrıca oldukça elektronik altyapılı bir albüm - ama elektronik derken 90 başlarındaki drum'n'bass sound'u, Goldie /Roni Size tarzı çiğ ve sert bir tarz sözkonusu olan. Pek sevmem esasen. Yine de burada güzel durmuş. Bazen. Kendiniz bir deneyin, sonucu bana da söyleyin :)


16 Eylül 2008 Alçak Basınç

Fujiya & Miyagi Knickerbocker
Broken Social Scene Love Is New
The Black Ghosts Until It Comes
Little Jackie The World Should Revolve Around Me
Gabriella Cilmi Got No Place To Go
Kidda Hey Y'all
The Automatic Steve McQueen
British Sea Power No Lucifer
Charlemagne Nematode
Envelopes Glue
Lali Puna Micronomic
M83 A Guitar And A Heart
Bloc Party Better Than Heaven
One Day As A Lion If You Fear Dying
Ez3kiel Versus
Electric President Robophobia

15 Eylül 2008

9 Eylül - geciken şarkı listesi..

Daha önce de bahsettiğim gibi 2 Eylül'deki Alçak Basınç anonssuz oldu ve işin kötüsü şarkı listesini de kaybetmiş durumdayım. Yine de bir takım yeni ve güzel şarkılardan oluşan bu seti dinlemek isterseniz linkimiz burada: 2 Eylül linki

Ama eğer geçen haftayı sorarsanız, onun listesi aşağıdaki gibi. Gümbür gümbür birşeyler arıyorsanız Poney Poney veya Diskjokke'yi, huzur arıyorsanız Bloc Party'nin Signs'ını veya Belong'u öneririm.

9 Eylül 2008 Alçak Basınç

My Brightest Diamond Inside A Boy
Mogwai Batcat
Vetiver To Baby
Estelle No Substitute Love
The Black Ghosts Repetition Kills You
Health Lost Time (Pictureplane Remix)
Poney Poney Cross The Fader
Bloc Party Signs
Little Boots Stuck on Repeat
Diskjokke Flott Flyt
Leftfield Inspection (Check One)
Rhythm & Sound (fear. paul st. hilarie) Free For All
Belong Who Told You This Room Exists