27 Ocak 2009

27 Ocak - Dear Reader


Dün geceki programdan üç tane not:

- Dear Reader isimli bir grubun parçasını çaldım, grup Güney Afrika'lıymış. Şarkıları Never Goes çok güzel. Ayrıca debut albümleri de şubat ayı gibi çıkacakmış, merakla bekliyorum.

- Programın başında Sour Times'ın (Portishead) çok hoş bir versiyonunu çaldım. Bryn Christopher ismine yeni bir retro-soul şarkıcısı söyleyen. Mark Ronson & Amy Winehouse'un başlattığı fırtına artık eskisinden daha cılız dalgalarla devam ediyor...

- Geçen hafta dinlediğim en güzel iki yeni albüm The Knife'dan Karin Dreijer'in solo çalışması Fever Ray ve Franz Ferdinand'ın yeni albümü Tonight: Franz Ferdinand idi. Bir de Moshi Moshi'nin yeni sanatçılarından James Yuill'i de kesinlikle tavsiye ederim, tatlı bir elektro-folk müziği, Bon Iver, Tunng veya Schneider TM falan gibi...


27 Ocak 2009 Alçak Basınç

Bryn Christopher Sour Times
Fever Ray Seven
Franz Ferdinand What She Came For
Madensuyu Oh Frail
Thom Yorke Harrowdown Hill (The Bug Remix)
Disa Excuses
Dear Reader Never Goes
James Yuill The Ghost
Little Death New Faith
Delphic. Submission
Lo-Fi FNK Want U
Milke Love Get Out of My Way (Designer Drugs Remix)
Rex The Dog Bubblicious (Rex The Dog Disco 12")
Frankmusik 3 Little Words
Lo-fi Culture Scene Abstract
.

26 Ocak 2009

Final Countdown?


Tight White vs Harunizer DJ setleri geçen yılın haziran ayından beri devam ediyordu ama bir süre için ara vereceğiz sanırım - Doruk buralara gelmeye devam edecek ama benim bir süre club DJ'liğine (ve Doruk ile yaptığımız setlere) ara vermem gerekiyor. Belirsiz bir süre için son ortak setimiz bu cuma Dogz Star'da olacak. 30 Ocak Cuma, bekleriz.

(tabi ara sıra, sağda solda daha "light" setler yapmaya devam edeceğim, mesela şubat sonu gibi Arka Oda'da çalıyorum, daha bir "Alçak Basınç" seti olacak o da)

Eğer geçen seferki gecemizde neler çaldık, nasıl çaldık merak ediyorsanız şuraya bakmanızı tavsiye ederim (oradaki link üzerinden setin bir kısmını indirebiliyorsunuz bile).

20 Ocak 2009

20 Ocak - Santana

Hayırlısı ile 2009 yılına da girdik, henüz çok büyük bir terslik de olmadı. Daha 20 gün mü olmuş? Hiç farketmez valla, bu ara her an herşey olabilir. Neyse, köşe yazarı formatından çıkıp blog halimize geri dönelim.

Bugün programın açılışını yaptığım parça, Jingo, Santana'nın dans müziğine çok büyük bir katkısıdır herhalde. Hayır, şimdiye kadar yapılan remix'lerinden falan bahsetmiyorum. Bu parça ciddi anlamda hedonist müziğin kapısını açmıştır diyebiliriz! Latin ritimleri ile hafif aksak ama güçlü bir beat'in kaynaşması, bütün o latin percussion'ları, bağırış çağırış... Ve Santana o zamanlar bunları yaparak o dönemin bağımsız rock müziğinin en önemli isimlerinden biri oluyor. Şu anda ise bakkal kulüplerde eller havaya parçası olmaya mahkum edilmiş durumda. Halbuki aynı şarkıyı 1969'da Woodstock'da dinleyenlerin ruh halini düşünsenize bir?! Neyse, bu da hikaye...

Açık söylemek lazım, bu hafta biraz tembellik ettim zira geçen hafta tanıttığım gruplardan parçalar vardı bolca. Ama olsun, haftaya yine ilginç isimler ile geri dönmeyi planlıyorum.

İki dipnot:
1- Şu Gustav'ı programda dinleyemezseniz bir myspace'den falan dinlemenizi tavsiye ediyorum.
2- Franz Ferdinand'ın yeni albümü çok güzel!


20 Ocak 2009 Alçak Basınç

Santana Jin-go-lo-ba
The Whitest Boy Alive Island
Lindstrom Cane It For The Original Whities
Coco Sumner I Blame Coco
White Lies Death
The Raconteurs Salute Your Solution
Bunalimlar Tas Var Kopek Yok
Tegan And Sara Back In Your Head
Gustav Neulich Im Kanal
Bauchklang Human Bees
Andrew Bird Tenuousness
The Shortwave Set Now Til 69 (Mirwais Remix)
Zeigeist The Lake
Hellsongs Seasons In The Abyss
Russian Red Girls Just Want To Have Fun

16 Ocak 2009

The Whitest Boy Alive RULES!


Yaşasın! The Whitest Boy Alive'ın yeni albümü Mart ayında yayınlanıyormuş! Ayrıca yeni albümden bir parçayı şimdiden grubun myspace sayfasından dinleyebilirsiniz, adı Islands. Pek güzel bir şarkı olmuş yine.

Şimdiden keyiflendim, acaba 2009'un en iyi albümü Rules olur mu? :)

Popüler Teknoloji


Burak.com gibisinden bir websitesi ismi çok megalomanca gelebilir belki, ama bildiğim tanıdığım kadarıyla Burak Bayburtlu pek megaloman bir insan değil. Hatta tam tersine çok da mütevazi, sevdiğim bir insandır kendisi. Çok sık görüşmesek de, ara sıra arkadaş ortamlarında keyifle sohbet ettiğim kişilerden biridir (ayıptır söylemesi!)

Geçen gün farkettim ki kendisinin bir de blog'u varmış. Aslında çok da geç farketmişim, tee 2006'dan beri varmış. Neyse, geç olsun güç olmasın. Başta da belirttiğim gibi adresi www.burak.com şeklinde. Tahminen bundan yıllar yıllar önce atlayıp bu güzide domain name'i kapıvermiş (aytıca helal olsun). Blog'un isminden de anlaşılacağı gibi, ağırlıklı olarak popüler teknolojik gelişmelerden, uygulama veya ürünlerden bahsediyor - zaten kendisinin oldukça uzmanlık alanıdır bu, zamanında bu alanda bolca faydalı bilgi edinmiştim kendisinden. Size de ara sıra bir bakmanızı tavsiye ederim, illa ilginç birşeyler bulabilirsiniz kendinize göre.

www.burak.com

15 Ocak 2009

Dava

Şimdiye kadar bu blog'da güncel siyaset veya politika ile ilgili hiçbir şey yazmamıştım - hatta kişisel konulara bile neredeyse hiç girmedim. Olabildiğine apolitik, sadece ve tamamiyle müzik ile ilgili bir blog'du bu. Bir istisna yapmak istediğime emin değilim - demin birşeyler yazmaya başladım ama sonra vazgeçtim, hissettiklerimi tam anlamıyla aktarmayı başarmak kolay değil. Yine de iki satır yazmadan duramayacağım zira biraz haykırmam lazım.

Aslında aynı görüşte ("demokrat, özgürlükçü" gibi...) olduğumu sandığım insanlar ile bile durmadan açmazlara düşmekten çok sıkılıyorum artık. İlkelerin, prensiplerin, eşit olan herkese aynı şekilde uygulanması gerektiğine inanırken, bir anda kendimi "amaçlar araçları haklı çıkarır mı" tartışmaları içinde buluveriyorum. Bir yanda, bir siyasi partiyi, siyasi görüşü (yani haklın bir kısmını) ne şekilde olursa olsun "def etmenin" her türlü sorunumuzu çözeceğine inananlar, diğer tarafta (tam karşısı gibi düşünün) gücü eline geçirmişken "hak ve özgürlükler" söylemini göz göre göre sadece kendi çıkarları için kullanan yeni egemenler... Bana göre hem onu hem de öbürünü çözmek lazım, her ikisi de bir sorun. İki ayrı yumak. Koyu muhafazakar veya koyu ulusalcı olabilirsiniz. Peki ya tamamen farklı bir yerlerde iseniz, her iki tarafta da söylenen bazı şeylerde haklılık payı olduğuna, başka bazı söylemlerin de yanlış olduğuna inanıyorsanız? Halbuki anlaşılan artık bu işi çözmek için üçüncü bir kamp yaratmak imkansız gibi birşey.

"Türkiye Cumhuriyeti" kimilerine göre bir uçurumdan aşağı yuvarlanıyor, kimilerine göre zirveye çıkıyor. Ama her ne oluyorsa, içinde yer alan herkes bir şekilde sorumlusu bu durumun. Darbeci generalinden, F-tipi istihbaratçısına kadar. İnkar etmeye gerek yok çünkü görünen o ki herkes sadece kendi çıkarını düşünmüş.

Bundan 10 yıl kadar önce "aydınlık için bir dakika karanlık" eylemleri yapıldığı zamanı hatırlıyorum. Bugün aynı insanlar nasıl oluyor da iki ayrı kanatta yer alabiliyorlar şaşırıyorum. Neyse, belki de fazla şaşırmamak lazım.Budur.

14 Ocak 2009

13 Ocak - Eurosonic 2009'dan seçmeler


Önümüzdeki perşembe, cuma ve cumartesi günü Hollanda'da Noorderslag / Eurosonic festivali gerçekleşecek. Bu blog'u eskiden beri takip edenler bilir Eurosonic'i ne kadar çok sevdiğimi. Ama bu sadece şahsıma özel bir ilgi sevgi değil, Eurosonic özellikle son yıllarda Avrupa'da, hatta dünyada alternatif popüler müziğe yön veren etkinliklerden biri haline gelmiş durumda. Yılın ilk büyük showcase etkinliği olduğu için parlamak üzere olan birçok isim yılın ilk konserini burada veriyorlar, burada tanınmaya başlıyorlar. Ayrıca bu etki sadece tek yönlü değil, yani sadece "ünlü olacak" isimleri sahneye çıkarmakla kalmıyor, yer verdiği kimi tanınmamış isimler de Eurosonic'in gazı ile başlarını alıp gidiveriyorlar! Geçen seneden örnek vermek gerekirse, (ülkemizde de izlediğimiz) The Dø ve The Ting Tings ilk gruba, Sonny J ve The Bloody Beetroots ise ikinci gruba örnek olarak verilebilir. Ve tabi bu örnekler arttırılabilir de.

Son iki yıldır bizzat katılıp takip ettiğim bu güzide etkinliği bu sene çeşitli sebeplerden uzaktan takip etmek durumundayım. Açıkcası bunu (biraz da "uzanamadığım ciğer" hissiyatı ile) "zaten bu seneki program biraz zayıf" diyerek kendime kabul ettirmeye çalışıyorum! Ama ne olursa olsun programda yine birbirinden güzel isimler ve konserler var.

Önce zaten belli bir oranda ünlü olan ve daha çok festivale seyirci çekme amacıyla programa dahil edilen isimleri bir geçelim: Açılışı yapacak olan Zita Swoon, The Rakes, Diskjokke ve tercihinize göre bir iki isim daha... Dediğim gibi, bu sene bu anlamda daha az isim var. Ama tabi bunun bir showcase festivali olduğunu, yani yeni isimlerin sahne aldığı ve müzik profesyonellerine yönelik bir etkinlik olduğunu unutmamak lazım. Bu yüzden esas zenginlik bilinmeyen isimlerde. Hemen dünkü programda çaldıklarımdan da bahsederek üzerinden geçelim:

I Blame Coco (Coco Sumner): Sting'in kızı - kısaca bu bile yeterince ilginç, özellikle müzik basını için. Ama 17 yaşındaki Coco'nun sesi de, şarkıları da çok güzel aslında. Yani babasının yüzünü kara çıkartmayacak kalitede, Emiliana Torrini ile Kate Nash arasında bir yerlerde.

First Aid Kit: Fleet Foxes'ın "Tiger Mountain Peasant Song" şarkısına yaptıkları cover ile ünlendiler, İsveç'ten çok şeker bir folk grubu (Eurosonic'ciler anahtar kelimeler arasında "camp fire"ı kullanmış, pek isabetli)
Hellsongs: Bence Eurosonic'in bu seneki en espirili grubu - Blackened, Seasons In The Abyys veya Run To The Hills gibi heavy metal klasiklerini alıp Nouvelle Vague tadında folk yorumlarla seslendiren (ve bunu oldukça da başarılı yapan) Norveç'li bir grup bu. Bir nevi black metal'ci Norveç'lilerin günah çıkarması! Kesinlikle bir dinlemenizi tavsiye ederim.

Bunlar dışında, daha önce geniş şekilde bahsettiğim Bonaparte, Fransa'dan yeni bir Phoenix vakası olarak Neimo ve Norveç'ten Erlend Oye destekli Kakkmaddafakka'yı da sayabiliriz bu yeni yıldızlar arasında.

Ve tabi bir de İngiliz "the next big thing" grupları var: "Arctic-Monkeys-sonrası" gruplardan Twisted Wheel, Baddies, General Fiasco gibi birçok taze-yıldız da sahne alıyor Eurosonic'te. Ama aralarında en güzeli herhalde son dönemlerde hızla yükselen White Lies olsa gerek, sadece gürültülü gitarlardan oluşmayan müzikleri ile benim de favorilerimden bu çocuklar. Bir de Micachu & The Shapes'i önerebilirim, tek yönlü olmayan, değişik tarzları karıştıran müzikleri ile takip edilmeye değer bir grup - unutmadan, bu ay Plan B'nin kapağındaydılar..

Bitirmeden elektronik müzik ve DJ'ler alanında da bir iki isme değineyim: Aslında geçen senenin
yıldızlarından olan Fransız DJ ve prodüktör Yuksek, herhalde Eurosonic'in en heyecanla beklenen DJ'lerinden biri olacak (benim favorilerimden biridir zaten, bilmem belirtmeye gerek var mı?) Yine DJ/prodüktör alanında yeni parlayan isimlerden biri, Fake Blood da sahne alıyor Eurosonic'te, onu da kesinlikle tavsiye edebilirim, electro-rave sound'una çaktırmadan trance melodilerini sokup bir de bunu cool gösterebilecek kadar başarılı bir isim kendisi! İngiliz plak şirketi Warp'ın gecesinde sahne alacak The Big Pink ise eski kafa IDM ile Dubstep arasında, ama çok taze ve güçlü bir elektronik müzik yapıyor, eskilerden Leftfield ile yenilerden Maps'i aynı anda hatırlattı bana.

Bu arada, festivalin bütün programını da buraya tıklayarak görebilirsiniz.

Son olarak, bu sene oraya gidecek arkadaşlara iyi eğlenceler diliyorum, bir iki tanesini festival sonrasında stüdyoya sokup sorgulayabilirim :)


13 Ocak 2009 Alçak Basınç

Hellsongs We're Not Gonna Take It
First Aid Kit Cross Oceans
Twisted Wheel She's A Weapon
Moriarty Private Lily
Coco Sumner I Blame Coco
Mutiny On The Bounty Chico Y Consuela
Russian Red Cigarretes
Micachu And The Shapes Golden Phone
Kakkmaddafakka Crazy On The dancefloor
Aeroplane Whispers feat. Kathy Diamond
The Big Pink Too Young To Love
The Kills Cheap And Cheerful (Fake Blood Remix)
Zeigeist Wrecked Metal
White Lies Farewell To The Fairground
Bonaparte Lvdngrslvngklls
Neimo Echoing Pixels
Cocoon Vultures
.

03 Ocak 2009

Koca adam olmuşsun...


Yukarıdaki fotoğrafı blog aleminde gezinirken gördüm ilk. Foto konusu gencimiz, bundan yıllar yıllar önce Nirvana'nın Nevermind albümünün kapağında yer alan bebek Spencer Elden'den başkası değilmiş! Hikayenin tamamını okumak için ekinklc blog'una yönlendireyim sizi :)

http://ekinklch.blogspot.com/2008/12/iconic-nirvana-bebeeee.html