29 Mart 2007

Asia Argento 5 Nisan'da Babylon'da

(Bant, Nisan 2006)

İstanbul Film Festivali bu sene konser ve partileri ile konuşulacak desek yeridir: Elbow ve I Am Kloot, “Film+Parti”ler ve DJ kabininde bir asi rolünde…
Asia Argento

İstanbul Film Festivali kitapçıklarının elden ele dolaşmaya başladığı şu günlerde tek derdiniz film seçmek olarak kalmayabilir. Film Festivali’nin bu yılki programında oldukça çarpıcı bir de “yan etkinlikler” bölümü var. “Come Together” ismindeki konserde Elbow ve I Am Kloot sahne alırken, bir yandan da Daft Punk’ın Electroma’sı ve Sofia Coppola’nın Marie Antoinette filmlerinin Cuma akşamları gerçekleşecek gösterimlerinden sonra “Film+Parti”ler ile eğlence devam edecek… Ama belki hepsinden de ilginci, ünlü Asia Argento’nun DJ’lik hünerlerini ortaya koyacağı 5 Nisan’da Babylon’daki “Whatever” isimli parti!

“WHATEVER”
Film festivallerine sektörden çarpıcı simaların katılması adettendir, bizde de sıkça görülür. Tabi çoğu zaman bu bir nevi vitrin mankenliği şeklinde gerçekleşiyor saatte “merhaba ben geldim, hadi görüşürüz” kilometre hızıyla görünüp kayboluyor bu sanatçılar. Ancak bu sefer tartışmasız bir istisna ile karşı karşıyayız: Neredeyse adıyla müsemma Asia Argento, Film Festivaline sadece sahnede beş dakika boy göstermeye değil bütün bir gece DJ’lik yapmaya geliyor.

32 yaşındaki Argento’nun tarihine hızlı bir bakış atacak olursak… başımız dönebilir: 14’ünde evden kaçmış (ve ama) 16 yaşında babasının yanında oyunculuk kariyerine başlamış, 17’sinde Kick-box’ı bırakıp 19’unda İtalya’nın en iyi aktrisi ödülünü ikinci kere almış, birkaç dökümanterden sonra ilk filmini 25 yaşında yönetmiş, 26 yaşında dünyaya bir kız çocuğu getirmiş – Kate Winslet’in cidden kıskanması gereken bir durum anlayacağınız! Ve hepsi bununla kalsa yine iyi.

Aslında bütün bunların en büyük sorumlularından biri herhalde Asia’nın kendisinden de çılgın babası, İtalyan korku sinemasının en önemli isimlerinden biri olan Dario Argento olsa gerek. Suspiria ve Profondo Rosso gibi filmleri ile tanınan baba Argento, daha 16 yaşındaki kızını kendi filmlerinde oyuncu olarak kullanmaya başlar – psikolojik travmalar içinde tecavüze uğrayan bir karakter olarak! Babasının birkaç filminde oynayan – daha doğrusu oynamak zorunda kalan Asia, bu zamanları pek de güzel zamanlar olarak hatırlamadığınını söylüyor.

Asia bu durumda kaçışı daha çok çalışmakta bulduğunu söylüyor bir röportajında. Daha 20’li yaşlarına gelmeden Nanni Moretti ve Patrice Chéreau gibi ünlü yönetmenlerin filmlerinde oynayan Argento, bu dönemde iki kere İtalya’nın Akademi ödülü sayılan David’i kazanır. Daha sonraki yıllarda Argento, Abel Ferrera ile de çalışma imkanı bulur. Kızınız Abel Ferrera’nın filminde oynarken fırsattan istifade Ferrera hakkında bir belgesel çekmeyi de becerir!

Ancak Argento’yu geniş kitlelere tanıtan film başrollerinde Vin Diesel’in oynadığı xXx olur. Bol adrenalin, testosteron ve karizma yüklü bu macera ve casusluk filmi, Argento’yu bir anda erkek dergilerinin gözdesi “action-babe” pozisyonuna getirir. Seksi yıldız ünvanını kazanan Argento, bütün bu ilgi üzerine bir menejer tutar, Prada’lar giyinip “gym” müdavimi olur. Ama kızı Anna’nın doğması ile bu defteri de kapatır: “Açıkcası bütün bunlar beni daha mutlu yapmamıştı ve kızımın doğumundan sonra her şey gözüme daha farklı göründü. Çok burjuva gelebilir ama doğruyu söylemek gerekirse kızım ne düşünür diye düşündüm” diyor bu konuda bir röportajında.

Yönetmenlik alanında da filmlerindeki kadar çılgın olan Asia, bugüne kadar iki film yönetti. İlk filmi Scarlett Diva ile bir anlamda kendisini anlatan sanatçı, daha sonra 2005 yılında The Heart Is Deceitful Above All Things ile yakın arkadaşı olan ve çokca tartışılan Irreversible filminin yönetmeni Gaspar Noé’yi bile hayrete düşürmeyi başardı. 7 yaşındaki bir çocuğun karanlık ve şok edici büyüme hikayesini anlatan Argento aynı zamanda filmde çocuğun fahişelik yapan annesini canlandırıyor.

En son Gus Van Sant’ın Film Festivali’nde de gösterilecek olan Last Days (2005) filminde ve Marie Antoinette’deki performansları ile kendinden bahsettiren Argento, oyunculuk ve yönetmenlik dışında modellik ve fotoğrafçılık da yapıyor. Bunlar yetmezmiş gibi bir de şarkıcılığa el attığını belirtelim, hatta Brian Molko ile Je T'Aime, Moi Non Plus söylemişliği de var! İtalya’da zamanının çoğunu evinde çalışarak ve müzik dinleyerek geçiren Argento, kulüplere ise sadece kendisi çalacağı zamanlar gittiğini söylüyor.

26 Mart 2007

Pop Goes The World... (biraz serbest uçuş)


Birden bire ilham geldi bir yerlerden (teşekkür ediyoruz kendilerine!) ve ben de blog'uma bir Youtube vidyosu ekledim, 1987 yılından ve en güzelinden, elektro-pop'un büyükbabası tadında muhteşem bir parça, Men Without Hats - Pop Goes The World. Hemen izleyin, ondan sonra devam edelim.



Evet, seyrettiniz mi bilmiyorum ama bu alman ikili Men Without Hats sadece iki parçaları ile tanınırlar ve onun dışında da pek dişe dokunur birşeyleri yoktur esasen - iki tane one hit wonder, bir two hit wonder yapar mı? Biri bu Pop Goes The World işte, diğeri de Safety Dance (daha bile eski, sanırım 83'den kalma). Her ikisi de 80'lerden böyle hayal meyal aklımda kalan ama sonradan yeniden keşfettiğim parçalar oldu, şimdi paylaşma zamanıdır tam anlamıyla! Buralardan başladı işte bütün bu elektro-pop, Röyksopp, Annie, Uffie olayları...

One hit wonder demişken, az önce Stylus Mag'in bu haftaki "kapağı" (bu ara haftalık köşe yazıları için kapak yapmaya başladılar) dikkatimi çekti zira tam da bu konuya değiniyor: Stylus Magazine’s Top 50 One Hit Wonders adını taşıyor bu yazı ve hafta boyunca 50'den geriye sayacaklar. Bugün 50-41 arasını vermişler. Açıkcası bugün açıklanan çoğu parçaya biraz yabancı kaldım, eskiden parçaların Youtube linkini de verirlerdi ama bugünlerde Youtube'un da başı belada olduğu için zaten bi sürü parça artık orada da bulunamıyor (o yüzden yukarıdaki Pop Goes The World klibi de yayından kalkmadan izleyin derim, esas vidyosunu silmişler bile, bu kötü bir kopya). Listeleri ağırlıklı olarak 90-99 döneminden parçaları içeriyormuş.

Bu arada, Midlake mi Klaxons mu anketinde Midlake'in ufak farkla önde gittiğini görüyoruz, fark ufak ama benim de gönlüm Midlake'den yana uzun vadede. Bir arkadaşım bana "bu gruplar çok farklı, neden bunları koydun ki" diye sormuştu, aslında tam da bunu merak ettim ben de, her ikisi de kendi alanında çok başarılı iki grup bunlar ama acaba genel olarak daha melodik rock olan birşey mi tercih ediliyor yoksa cazır cuzur dans-rock müzikleri mi. Soru biraz da buydu galiba. 80'lerde olsak.. AC/DC abicim, eğlenceli rock odur asıl!

Son olarak biraz alakasız gelecek ama bu sene Caz Festivali çok güzel olacak diyeyim, özellikle geçen senelerde Explosions In The Sky, Kings Of Convenience ve Cocorosie gibi konserlerden memnun kalanlar için. Söylemedi demeyin, yazın bi köşeye bunu :)

.

17 Mart 2007

Dubai Desert Rock Festival 2007

Aslında bu yazıyı daha önce yazmam gerekirdi ama bir iki başka işareti bekledim! Neyse, geçen hafta bir e-mail atıp da haftasonu Dirty'de çalamayacağımı zira başka önemli bir işim çıktığını söylemiştim. Bu esrarengiz iş, Dubai'ye gidip Dubai Desert Rock Festival'e (DDRF) katılmaktı. Vee şimdi elimde fotolar da var, hemen kısa bir yazı geçeyim dedim.

DDRF dört yıldır düzenlenen bir festival ve bu sene iki gün olarak düzenlenmiş, cuma ve ctesi günleri. Biz sadece cumartesi kısmına katılabildik zira "hem ziyaret hem ticaret" olarak Robert Plant o gün çalacaktı. Biz diyorum çünkü tek başıma gitmedim, İKSV'den iş arkadaşım Ayşe (Bulutgil) ve iki de gazeteci arkadaşımız da (Kanat Atkaya ve Mehmet Tez) yanımızdaydı. Gezinin ve konserlerin detayları ile ilgili ikisi de çok güzel yazılar yazmışlar, Mehmet'in yazısını Sabah gazetesinden, Kanat'ınkini de Hürriyet'ten okuyabilirsiniz. Bu arada, gezimiz tamamen Emirates Havayolları'nın bize bir armağanı idi, neredeyse bütün masraflarımızı onlar tarafından karşıladı, pek güzel business falan uçurdular bizi, sağolsunlar :)

Benim de aslında detaylı bir Dubai notları yazısı çıkarmam gerekiyor ama şu anda bir seferde bunu halledemeyeceğim sanırım. Her halükarda, yukarıdaki linklerden Mehmet ve Kanat'ın yazılarını okuyabilirsiniz, pek güzel özetlemişler olan biteni. Benden de bir iki foto daha aşağıda!

Bir Dubai hatırası olarak Burj El Arab - gerçekten varmış!

Festival Alanı - DDRF, Rock'n'Coke arazisinin üçte biri kadar bir alana yayılmış, tek sahneli bir festival. Ama burada sadece sahne tarafı görünüyor, arkada bundan biraz daha geniş bir alan var. Genel olarak güzel ve rahat bir festivaldi.

Festivalin izleyici kitlesinde neredeyse hiç Arap yoktu - veya hadi benim beklediğimden çok az vardı diyelim. Aslında şehirde biraz kaldıktan sonra bunu tahmin etmek hiç de zor değil çünkü Dubai Avrupalı ve Amerikalı iş adamları ve turistler ile kaynıyor - festivale de onlar veya çocukları falan gelmiş işte.

Desert Cash - Festivalin resmi para birimi! Bir DC bir Arap Dirhemi ediyordu, Dirhem de Birleşik Arap Emirliklerinin para birimi. Bizim paranın değeri ise yaklaşık 2,6 Dirhem. Bu kadar ekonomi bilgisi bu blog için yeterlidir herhalde :)

The Bravery - yeni albümleri The Sun & The Moon'dan da parçalar çaldılar, özellikle Angelina adındaki pek güzel bir parçaydı. Sanırım nisan - mayıs gibi çıkacakmış bu yeni albüm, merakla bekliyorum.

Incubus - festivalin en kalabalık anıydı herhalde ama yine de İstanbul Incubus konserinden daha az izleyici vardı. Ayrıca 3 gün içinde iki kere Incubus seyrederek kendi adıma yeni bir rekora da imza attım, zorunlu olarak fan'leri sayılıyorum şimdi :)

Mehmet Tez, Plant ile röportaj yaparken - yanındaki de gitaristi Justin Adams, kendisi eski punkçılardanmış. Ayrıca Plant, İstanbul'a geldiğinde buralı müzisyenler ile buluşmak istiyormuş. Rock'cılarla değil tabi, sazlı sözlü alaturka müzisyenlerle!

Robert Plant & The Strange Sensation - Çok güzel bir konserdi, biraz ruhsuz bir seyirci kitlesine rağmen... Adam millete en basit seslerle birşeyler söyletmeye çalıştı ama baktı pek bir tepki yok, parçayı hemen orada kesti, karizmayı çizdirmedi. İstanbul konserini bekliyorum şimdi heyecanla, çünkü bizim seyircimiz ile kesinlikle çok daha güzel bir konser olacaktır.


.

14 Mart 2007

Arama Motoru #1: I Was A Cub Scout & Adam Kesher

Yapmak "gereken" bi sürü şey varken insan neden inadına başka bir sürü şey bulup onları öne çeker? Yoksa sadece ben miyim bunu yapan? (aslında güzel bir anket sorusu olur bu) Neyse diyeceğim odur ki, geçtiğimiz haftasonu Dubai'de Desert Rock Festival'e katıldım süper bir şans eseri, ama Dubai yazımı tamamlayacağıma gidip şu iki üç gün içinde ilk kez dinlediğim iki grup hakkında yazmak istiyorum.. Dayanamadığımdan da yazıyorum işte şuraya. İlki I Was A Cub Scout diğeri de Adam Kesher.

Ee, yanlış foto galiba, bunlar mı müzik grubu?

I Was A Cub Scout - veya kısaca IWACS diyorlar - adını sanırım ilk kez geçen hafta Juno'nun haftalık rock e-mail'inde gördüm. Ya çok geyik bir indie grubu olsa gerek ya da güzel bişeydir gibisinden saçma bir düşünceyle biraz araştırıp dinlemeye başladım. Küçük güzeldir mantığında müzikler yapan tatlı bir indie-pop grubu çıktı karşıma. İki kişilik, oldukça yeni (geçen haziranda kurulmuş) ve tabiki İngiltere'den. İşin kötüsü daha 17-18 yaşındalar!!! Niye kötü, ne bileyim bu yaşta böyle güzel müzikler, kıskandım herhalde. This Place Is Full Of Wild Animals diye bir demo hazırlamışlar ilk olarak, bunu takiben Pink Squares ve sonra da I Hate Nightclubs gelmiş, bu sonuncusu daha birkaç gün önce gelmiş hatta, web sitelerinde 12 Mart diye yazıyor. Drowned In Sound haklarında "biraz Shins biraz Postal Service" demiş, güzel de demiş.
* Sektörel bilgi: Son single'ları ünlü indie plak şirketi XL Records'un yeni kardeşi Abeano'dan yayınlanmış
* Wikipedia bilgisi: Cub Scout, 8-10 yaş arası izcilere verilen ingilizce ad. Türkçesi de vardı bunların ama ben bilemedim, bilen biri varsa comments'e yazabilir mi? :)

IWACS - Pink Squares
IWACS - Teenage Skin

- Şu sağdaki otobüsü alacaktım...
- Paket mi olsun burada mı yersiniz?

Bugünkü yazımın Adam Kesher ile ilgili kısmına "ne oluyor bu Fransızlara yahu" diyerek başlamak istiyorum! Tamam dans müziğidir, Daft Punk Justice, Ed Banger falandır anladık da şimdi de synth/rock'a iyice el koydumaya başladılar. Colder ve She Wants Revenge geçen yılın bombalarıydı, 2007 için de bu Adam Kesher'den ciddi ciddi şüphelenmeye başladım ben. Adam Kesher, Colder veya SWR'ye göre çok daha rock bazlı bir ikili. Ama onları da ilk kez Fluo Kids'den indirdiğim süper bir electro/punk remix'leri ile tanıdım. Tabi o sırada electro-pop grubu sanmıştım ama sonra Modern Times EP'sini dinleyince işin rengi tam olarak ortaya çıktı. Müziklerinde Depeche Mode, Joy Division veya daha yenilerden Editors gibi İngiliz gruplarının tadı da var, ama bunun yanında SWR, Klaxons veya Goose tarzı yeni nesil synth-rock dalgasına da giriyorlar ve hoplayıp zıplamak için ideal! Bundan sonraki ilk DJ setimde duyacağınıza emin olabileceğiniz türden :)
* Sektörel bilgi: Bu adamların plak şirketi olan Disque Primeur, aynı zamanda Noorderslag yazımda bahsettiğim komik grup Fancy'nin de plak şirketiymiş!
* Wikipedia bilgisi: Adam Kesher, ünlü Mulholland Drive filmindeki yönetmenin adıymış (bi ben kaldım herhalde o filmi seyretmeyen...)


*

Arama Motoru devam edecek böyle işte...

11 Mart 2007

Elbow + I Am Kloot = Come Together!

"yahu biri gidip bira falan alsın bari"


Biliyorum bu başlık formatı biraz standart olmaya başladı galiba ama şu güzel haberi de başka türlü veremedim.

Film festivali'nin bu sene dört beş tane süper yan etkinliği var, bunlardan sanırım en etkileyicisi de (Caz Fest ekibi olarak bizim de imzamızla çıkan) 11 nisan'daki elbow ve i am kloot konseri! Gecenin adı da Come Together çünkü bir nevi John Lennon'a tribute gecesi olması durumu da var. Her iki grup da Lennon'dan cover'lar da çalacak. Zaten Film Festivalinde de bir Lennon belgeseli sayulabilecek olan The US vs John Lennon gösteriliyor.

Bu arada, film festivalinin diğer önemli partisinin konuğu da Asia Argento, kendisi pek hoş bir aktris, yönetmen ve başka bir sürü niteliğinin yanı sıra sıkı bir de DJ'miş, 5 Nisan'da Babylon'da izleyeceğiz bakalım kendisini.

07 Mart 2007

Jarvis + Beth Ditto = Temptation!


Haberi duydum dayanamadım hemen yazayım dedim. Bizim Jarvis ile The Gossip'in acar vokali Beth Ditto bir Heaven 17 klasiği olan Temptation'ı yorumlamışlar! Şarkıyı geçen hafta NME ödülleri sırasında da söylemişler ve şimdi de Londra'da kayıt için bir stüdyoya girmek üzereymişler, yaza çıkacakmış bu parça da. Süper bir haber, yorumlarını dinlemek için şimdiden sabırsızlanıyorum, acaba NME versiyonu youtube'lara, soulseek'lere düşmüş müdür şimdiye? Denk gelirseniz aman haber verin bana da.

Derkeeen, geç olsa da, gerçekten youtube'da varmış bu. Ezgi Starcrazy'ye çok teşekkürler buradan!

Jarvis & Ditto - Temptation

Hastasıyız The Gossip'in, daha başka nasıl ifade edebilirim? :)

kaynak: NME

04 Mart 2007

anket mi?

Yazı tura anketimiz hayırlısıyla sona erdi. Sonuçta yazı çıktı ama beni bağlamaz, biraz zaman geçsin resetleyip tekrar açacağım :)

Bu arada tabi yeni bir anket başlattım, oldukça sorunlu bir konu olduğunu düşünüyorum - en azından kendi adıma. Bakalım eğilimler ne yönde çıkacak. Aslında soruyu doğru ifade ettim mi, şıkları başka türlü mü yazsaydım diye de endişelenmiyor değilim. Ama sanırım bu durum hepimizin ara ara yaşadığı birşey olsa gerek, dinlediğimiz veya daha çok dinlemediğimiz müzikler ile yabancılaşma durumu. Buradaki daha çok henüz dinlemediklerimiz ile ilgili bir soru oldu. Sonuçta herşey müziğin (ve sanatın) sübjektif konular olmasına dayanıyor sanırım. Hep düşündüğüm birşeydir bu, neden acaba bazen birisi bize birşey dinliyorum der ve biz sinir oluruz "o ne anlar bundan be" diye, veya neden takım tutar gibi grup tutarız.. Garip..

Eğer becerebilirsem bu tür anketleri devam ettirmeyi düşünüyorum, madem bu kadar çok müzik dinliyoruz, ne biçim dinliyoruz onun üzerinde düşünmekte de biraz fayda olabilir.

Bu arada, blog sayfasında bir hayvanlar alemi anketi yapan Nesliyan & Bucu'ya da buradan el sallıyorum! Neden hala balık seçen yok ya, yazık değil mi onlara? aa bi tane olmuş aslında! :)