30 Aralık 2008

Yılbaşı Playlistleri - Gin & Tonic

Bilmiyorum takip ediyor musunuz ama benim sevdiğim blog'lardan biri olan Pastel Zarlar, bir süredir çok hoş bir yılbaşı playlistleri serisi yapıyor. Şarap ile başladı, rakı, viski ve bira ile devam etti. Sonuncusu da votka ile gelmiş. Ben arada bir "cin tonik listesi olmayacak mı" diye sordum, olmayacakmış ama buyrun siz yapın diyerek icazet aldım konsept sahibinden!

Ve işte bu aşağıdaki de benim Gin & Tonic listem. Biraz sinsi & oyuncu bir içkidir kendisi, en çok sevdiğim içkidir ayrıca. Gin, ardıç meyvesi ile tadlandırılmış bence çok özel bir içki ve ilk kez Hollandalılar tarafından ilaç olarak kullanılmaya başlanmış (yarasın!) Keyifli ve yeni şeylerden bi dolu parça var. Listedeki parçaları toplu ve mixli bir şekilde aşağıdaki linkten indirebilirsiniz.

(Son bir not, bu liste bu gece Radyo Eksen'de de yayınlanacak, biraz sıradışı bir saatte - 03.00'den itibaren, Alçak Basınç yılbaşı programı!)

GIN & TONIC PLAYLIST:
[indirmek için buraya klik]

The Faint The Geeks Were Right (Does It Offend You, Yeah Remix)
Late Of The Pier
Space And The Woods

Cazals
Life Is Boring

Friendly Fires
Photobooth

These New Puritans
Elvis

Bloc Party
One Month Off

You Love Her Coz She's Dead
Superheroes

The Shoes
Knock Out

The Ting Tings
That's Not My Name

Yuksek
Tonight
Black Kids I'm Not Gonna Teach Your Boyfriend How To Dance With You (Twelves Mix)
Does It Offend You, Yeah
Let's Make Out

The Presets
This Boys In Love

Cut Copy
Hearts on Fire

The Fashion
Like Knives

The Futureheads
The Beginning Of The Twist

Foals
Cassius
Fujiya & Miyagi Knickerbocker
.

29 Aralık 2008

"Everything That Happens Will Happen Today"

David Byrne & Brian Eno
Everything That Happens Will Happen Today

20 Yüzyıl müzik kahramanlarını bir solukta sıralamak pek kolay olmasa gerek. Sadece son yarım yüzyılın müziğini bile ele alırsak değişik tarzlarda sayısız isim çıkabilir karışınıza. Ama rock ve elektronik müzik deyince Brian Eno’yu anmadan geçmek kesinlikle mümkün değil herhalde. Eno minimalizm ve ambient müzik konsepti ile müzik dünyasını ilginç yerlere çekmekle kalmadı, usta bir prodüktör olarak yeteneklerini bu düşüncelerini güncel müziğe yön veren birçok grubun da hizmetine sundu. Zaten kendisini esas olarak bir müzisyen olarak değil de bir “müzik yapımcısı” olarak gördüğünü söylesek yeridir. Diğer tarafta David Byrne da belki çapraz kulvarda ilerleyen ama aynı derecede önemli bir müzisyen. 1970’lerde kendisinin başını çektiği Talking Heads, 2000’li yılların popüler rock gruplarından Franz Ferdinand ve LCD Soundsystem gibi isimlere ilham kaynağı olmuş önemli bir topluluktu. Rock müziğin “dans edilebilir” hale gelmesinde ve New Wave gibi yeni bir akımın oluşmasında Talking Heads’in ve Byrne’ın katkısı oldukça büyüktür. Bu iki önemli ismin bundan yaklaşık 30 yıl kadar önce bir araya gelmeleri ise “My Life In The Bush Of Ghosts” isimli önemli bir albüm ile sonuçlanmıştı.

Eno ile Byrne’ın 1981 yılındaki ilk ortak çalışmaları “My Life In The Bush Of Ghosts”, aslında bu ikilinin ilk beraberliği değil. Brian Eno, daha öncesinde Talking Heads’in ard arda üç albümünde prodüktör olarak da yer almıştı. Ancak Byrne – Eno ortaklığı, Talking Heads’den hem teknik hem de müzik olarak oldukça farklı bir noktadaydı. Albüm bir yandan sample’ların ilk kez bu kadar yoğun şekilde kullanıldığı, diğer taraftan da Batı pop müziği ile Afrika ve Asya müziklerinin yoğun bir şekilde sentezlendiği önemli kayıtlardan biri olarak zihinlere kazındı (hatta öyle ki, günümüzde artık şüpheli bakışların hedefi olan “dünya müziği” kavramının ilk kez bu albüm ile kullanılmaya başlandığı belirtilir hep).

Talking Heads’in Remain In Light albümünden sonra grup ile yolları ayıran (ve takibinde U2’nun prodüktörü olarak karşımıza çıkan) Brian Eno ve günümüze kadar solo çalışmalarını sürdüren David Byrne, bu önemli yapıtın üzerinde yıllar geçtikten sonra bu yıl yeni albümleri ile tekrar bir araya gelmiş oldular. Düz bir mantık ile 30’lu yaşlarında tarih yazmış bu iki ustanın 60’lı yaşlarında ve geçen onca zamanın birikimi ile tekrar tarih yazmaları gerekirdi denilebilir. Ama sonuç öyle “çok farklı ve yeni” bir şey değil. Zira o aradaki 30 yılda bu iki insanın başlattığı şeyler üzerinde öylesine yol alınmışki artık bunlar üzerine tamamen yeni bir şey söylemek kolay değil. Halbuki ikili, bu albümde belki de bundan 30 yıl önce hiç yapmayacakları şeyleri yaparak, kendi adlarına ilginç bir değişimi başarmış gibi görünüyorlar.

Açılış parçası “Home”, albümün genel rengini oldukça başarılı bir şekilde yansıtıyor: Çoğu zaman sakin, huzurlu ama alttan alta güçlü ve dolu bir müzik. Elektronik altyapı üzerinde aslında folk, county ve gospel gibi tarzların etkileri çok bariz bir şekilde hissediliyor. Arada “I Feel My Stuff” ve “Strange Overtones” gibi parçalar ise ikilinin daha genç ve enerjik yüzünü gösteriyor bize. Belki güncel pop hitlerinden çok farklı değil yaptıkları ama tertemiz icraları ve belki de tecrübenin getirdiği rahatlık ile insana huzur veren parçalar bunlar. Zaten herhalde albümün en büyük özelliği de bu olsa gerek, huzur. Albümün kapağındaki bilgisayar grafiği, şu ünlü bilgisayar oyununu Sims’den kopyalanmışa benziyor – Amerikan rüyasının sembolü olabilecek güzellikte, idealize bir ev grafiği, akustik gitar akorlarının az ötedeki yemyeşil ovalar üzerinde uçuştuğunu görebileceğiniz türden bir dünya. Tabiî ki albümün daha rahatsız anları da yok değil ama bütünü dinlediğinizde aklınızda kalan bu oluyor. Bütün bunları düşününce Byrne’ın yaşlandığı ve Ambient ustası Eno’nun yoluna geldiğini de düşünmemek elde değil - bundan yıllar önce sahnelerde koşa koşa şarkılar söyleyen David Byrne, bu sefer eski fotograflar, deniz fenerleri ve nehirler hakkında şarkılar söylüyor…

Usta müzisyenler olmanın yanı sıra müzik endüstrisini de yakından tanıyan bu iki sanatçı, çağın değişen şartlarına ayak uydurmak konusunda ise çok başarılılar. Albümü ilk olarak bir plak şirketi yerine doğrudan kendi web sitelerinden (www.everythingthathappens.com) yayınlayan ikili, önce dijital satışlara ağırlık vermiş ve oldukça da başarılı olmuşlar. Web sitesinden albümü CD olarak da alabilmek mümkün ve çok başarılı bir “deluxe” paket de satışa sunulmuş. Albümün kayıt sürecinin de (albüm notlarında da belirtildiği gibi) oldukça modern bir şekilde gerçekleştiğini belirtmeden geçmemek lazım bu arada. Brian Eno, yazdığı çeşitli müzikleri David Byrne’a gönderiyor, o da bunları dinleyerek sözleri yazıyor, karşılıklı kayıtları paslaşarak albümü son haline getiriyorlar - fiziksel olarak pek bir araya gelmeden yani. Zaten Eno’nun bir müzisyen olarak sahnede yer almaya veya fiziken müzik yapmaya pek meraklı birisi olmadığı meraklılarınca iyi bilinir, kendisi David Byrne’ın albüm turnesinde de yer almıyor.

(Roll Dergisi, Kasım 2008)

25 Aralık 2008

Kurak But!!

Ekşi sözlük bile düşünememiş bunu, Etrafta sağolsun yeni bir (anti) popstar keşfettik: Kurak But!!! Sanırım hali hazırda tek bir parçası var, onu da şuradan dinleyebilirsiniz:

http://etrafta.com/2008/12/24/etrafta-2009un-pop-sansasyonu-kurak-but/

24 Aralık 2008

23 Aralık - Son kez 2008 ve Emiliana Torrini

Bu hafta yine 2008'i değerlendirmeye devam ettim. Yılsonu değerlendirmesinin sonu yok ve bu program ile 2008'i kendimce kapatmış oluyorum. Gelecek hafta yüzümüzü 2009'a çevireceğiz!

Tabi iki programda da koca bir yılı etraflıca ele almak mümkün değil - hadi kolay değil diyelim. Fazla da konuşmak istemediğim için "ele almayı" seçtiğim belli başlı parçalarla yapmış oluyorum. Bunları da herhangi bir sırayla, özel bir formülle seçmedim açıkcası, aklımda en çok yer etmiş sanatçı ve albümlerden bazı parçaları koydum. Bir tek şunu söyleyebilirim, Roll dergisi için geçen gün en sevdiğim bazı albümleri seçmiştim. Bence Roll'un yılsonu seçkisi önemlidir zira kadrolarında çok değer verdiğim insanlar var. Az aşağıda kendi seçtiklerimi de (alfabetik sıra ile) yazıyorum. Bu yıl boyunca herhalde en çok hoşuma giden albümler bunlardı:

Does It Offend You, Yeah? - You Have No Idea What You're Getting Yourself Into
Emiliana Torrini - Me And Armini
Flight Of The Conchords - Flight Of The Conchords
Friendly Fires - Friendly Fires
Hariçten Gazelciler - Hariçten Gazelciler
MGMT - Oracular Spectacular
Sonny J – Disastro
The Dø - A Mouthful
TV On The Radio - Dear Science
Vampire Weekend - Vampire Weekend
Yasemin Mori – Hayvanlar

Emiliana Torrini'ye burada ayrıca bir ağırlık vermekte fayda var zira aslında bu yıl herhalde en çok onun albümünü sevdim (Vampire Weekend ve MGMT'dan ufak bir farkla). Tatlı sesi ile kaydettiği birbirinden güzel ve değişik parçalar ile - reggae'den psych-rock'a, neo-swing'den folk'a kadar uzanıyor - çok başarılı bir albüm Me And Armani.

Unutmadan, programın en başındaki iki cover çaldım. BBC Live Lounge derlemelerinin üçüncüsü yayınlandı - yine orta karar bir albüm aslında, çok başarılı bazı yorumlar haricinde vasat seviyesinde kalan bir albüm. Ama bu iki yorum ve birkaç tanesi daha varki bence çok güzel.


23 Aralık 2008 Alçak Basınç

Pendulum Violet Hill
Dizzee Rascal That's Not My Name
Friendly Fires On Board
Black Kids Listen To Your Body Tonight
The Young Knives Turn Tail
Emiliana Torrini Heard It All Before
Fleet Foxes Ragged Wood
The Moldy Peaches Anyone Else But You
Yasemin Mori Yeniler
Replikas Bitti Deme
MGMT Kids
Does It Offend You, Yeah We Are Rockstars
The Shoes Knock Out
I Scream Ice Cream Trust Tissue
Quiet Village Pillow Talk
.

23 Aralık 2008

Bonaparte - Too Much


Bonaparte, Ocak ayı başında Eurosonic'de sahne alacak gruplardan. Alman bir ekip, Berlin'li. Haklarında detaylı bilgi bulmam biraz zor oldu zira ilk albümleri "Too Much" hakkında şimdiye kadar pek fazla yazılıp çizilmemiş. 2007 yılında ünlü Montreux Caz Festivali'nde sahne aldıkları yazıyor sağda solda. Ayrıca bir iki yerde de Quentin Tarantino için özel bir partide çaldıkları yazıyor...

Her neyse, işin dedikodu kısmı bir yana, ilginç bir grup bu Bonaparte. Müzikleri Tiger Lillies ile AC/DC arasında bir yerlerde, vokale gelince bir de Eminem'i eklemek gerekir bunlara. Bir şarkıda cazır cazır gitarlar ile Franz Ferdinand tarzı coşarken, bir başka parçada akustik bas ile retro-swing yapabiliyorlar. Şarkı sözleri genel olarak oldukça geyik, alaycı ve komik. Şarkılarının adları da aynı derecede garip, bir tanesi "WRYGDWYLIFE" şeklinde mesela. Gördüğüm kadarı ile sahnede de pek çılgınlar, aşağıdaki videolarını tavsiye ederim. Dediğim gibi şu ana kadar pek adı sanı duyulmamış bir ekip ama Eurosonic konseri ile yeni bir start yapabilirler, hiç belli olmaz.

Bonaparte @ Myspace

BONAPARTE - TOO MUCH (LIVE VIDEO)

22 Aralık 2008

Cuma Gecesinin Kaydı

Hemen aşağıda yazıyor, geçtiğimiz cuma akşamı Dogz Star'da Doruk (Tight White) ile beraber DJ'lik yaptık. En alttaki link de bunun kaydıdır. Aşağıdaki liste ise bu kayıtta yer alan parçaların adları. Bütün set bu kadar değildi aslında, daha da devam ediyordu ama bir noktada kayıt durmuş (hayır, kasede kaydetmiyordum ama durmuş işte). Neyse bu hali ile de bence oldukça güzel. Toplam süre 2 saat kadar, 120MB gibi bir dosya büyüklüğü söz konusu. İyi eğlenceler!

1. Romanthony - Curious (Treasure Fingers Remix)
2. The Yank - U 2 11
3. Le Le - Breakfast (Mercury Remix)
4. Riva Starr - Jack U
5. Act Yo Age - The Flash (Shir Khan Powerhouse Dub)
6. Azzido Da Bass - Dooms Night (Radio Slave Remix)
7. Daft Punk - One More Time
8. Machines Don't Care- Beat Bang
9. Infadels - Love Like Semtex (West London Deep Exploding Dub Mix)
10. Heartsrevolution - C.Y.O.A (Brodinski Remix)
11. Uffie - Ready To Uff
12. Kissy Sellout & Herve - Rikkalicious
13. The Ting Tings - That's Not My Name (Tom Neville Remix)
14. Of Montreal- Id Engager (MAd Decent Remix)
15. Alex Gopher - Aurora (Dada Life Remix)
16. Tronik Youth - We are
17. Dan Le Sac & Scroobius Pip - Thou Shall Always Kill (The Heat Remix)
18. Late Of The Pier - Bears Are Coming (Joakim)
19. MGMT - Kids (Burntpianos Robo Remix)
20. Brodinski - Bad Runner
21. REM - Nightswimming (Kissy Sell Out Bmore Re-edit)
22. Laidback Luke & A-Trak - Shake It Down
23. The Rapture - House Of Jealous Lovers (Tom Middleton Cosmos Remix)
24. Action Man - Alarm Bells
25. The Count & Sinden - Big Money Coming
26. Bloc Party - Mercury (Herve Is In Disarray Remix)

http://www.alcakbasinc.com/live/TWvsHI_DogzStar_19-12-08.mp3

ps: çok gizli parçanın ne olduğunu açıklayıp yukarı yazdık (ama hangisiydi söylemem!)

17 Aralık 2008

Tight White vs Harunizer: 2008 Final Müsabakası


Tight White vs Harunizer partileri geçen haziran ayında başlamıştı, o zamandan beri de neredeyse her ay (kasım hariç) Dogz Star'da dj kabinindeydik Doruk (Tight White) ile. Doruk 20'lerin başlarında, ben de 30'ların, yani dans müziğinde iki ayrı jenerasyonu temsil ediyoruz denilebilir aslında. Ve işin bir güzel tarafı da bu bence: Doruk en sıkı ve yeni remixleri falan çalarken ben araya 90'lardan kel alaka (ama aslında oldukça alaka) sağlam bir oldschool parça atabiliyorum, Soulwax veya MSTRKRFT dinlerken birden bire Fatboy Slim'den Right Here Right Now'a geçebiliyoruz ve çok da eğleniyoruz. Bir de işin back-2-back kısmı var (b2b gibi eheh), bu da keyifli bir "aşık atışması" tadı katıyor işe, ayrıca parçamı attıktan sonra karşı tarafa geçip dans edebiliyorum :)

Uzun lafın kısası, bu cuma akşamı Doruk ile tekrar Dogz Star'dayız ve eğer sağlam bir indie-rave gecesine hasret iseniz, biraz içip biraz dağıtmak falan istiyorsanız bekleriz.

Facebook şeysi

Mekan > Dogzstar, Kartal Sok No:3 Kat:3 Galatasaray, Beyoğlu.
Saat > 23.30
Giriş > 5 YTL

PS. Cumartesi de sahnelerdeyiz ama ayrı ayrı: ben Babylon'da Infadels öncesi ve sonrasında çalacağım, Doruk ise Machine'de olacak.

16 Aralık 2008

16 Aralık - Tatlı Sert 2008 Retrospektifi...

Bu haftaki programı 2008'in sevilen bazı gruplarının parçalarına ayırdım. Çok ciddi ve sistematik bir inceleme olduğu söylenemez kesinlikle, aklıma gelen bazı grup ve parçalar (ve 2008 ile hiçbir alakası olmayan bazı parçalar!) Aslında bu seçimde biraz da son günlerde çok yeni ve ilginç birşey dinlememiş olmamın da payı olsa gerek. "2008'in en iyileri" konseptine pek takılmayacağımın sinyallerini daha önce vermiştim zaten.

Tabi ortalığa durmadan yeni gruplar ve müzikler fırlamaya devam ediyor - mesela Avustralyalı Empire Of The Sun bunlardan biri, 2009'da yıldızı parlayacağı sıkça söylenen gruplardan. Keza indie müzik camiasına çaktırmadan yön veren müzik konferansı ve festivali Eurosonic / Noorderslag'ın programı da açıklandı. Her yıl olduğu gibi bu yıl da sezonun ilk büyük "showcase" etkinliği olacak olan Noorderslag'da yine adı sanı pek duyulmamış bir ton grup yer alıyor. Sanırım ocak ayının ilk programlarından birini (belki de ikisini?) burada sahne alacak gruplara ayıracağım.

Ve sonuç olarak bu haftaki programın listesine gelirsek:

16 Aralık 2008 Alçak Basınç

Bon Iver Blindsided
The Week That Was Scratch The Surface
Mercury Rev Senses On Fire
Beck Gamma Ray
Black Mountain Queens Will Play
Kings Of Leon Manhattan
She And Him This Is Not A Test
Vampire Weekend Walcott
The Sea & Cake The Staircase
The Chemical Brothers The Sunshine Underground
Bloc Party Halo
Yuksek Tonight
The Kills Cheap And Cheerful (Sebastian Remix)
Feist I Feel It All (Escort Remix)

09 Aralık 2008

Adalar

Bu haritaya yakından bakın - bir müzik haritası bu. Last.fm'in marifeti. Last.fm'e girilen bütün tag'leri bir formül ile birleştirip bir haritada adacıklar olarak yerleştirmişler. Birbirine yakın türler bir şekilde bağlantılı adaları oluşturuyor, oldukça etkileyici. Haritaya da Islands of Music adını vermişler.

Birbirine yakın türler bir adanın farklı tepeleri şeklinde birleşmişler. Sağ tarafın üstlerinde yer alan nu-metal adası, post grunge ve 90s ile birleşik. Death metal adası da folk metal ile birleşmiş ama bu ikisinin doom metal ile aralarındaki bağlantı oldukça sığ, Bodrum'daki Tavşan Adası misali ayaklarınızı biraz suya sokarak geçebilirsiniz herhalde. Heavy metal adası ise bunların yanıbaşında ama arada bayaa deniz var, yüzmek gerekiyor. Haritada üzerine bunun gibi geyik yapılabilecek bir sürü ayrıntı daha var.

http://playground.last.fm/iom

08 Aralık 2008

Amanda Palmer ve Kurzweil


Yukarıdaki foto esasen süper bir reklamdan alınma - burada görünmeyen reklamın alt kısmında şunlar yazıyor:

"Amanda Palmer knows how to dish it out… we can take it."

Amanda Palmer'ı belki Dresden Dolls'un dişi yarısı olarak daha iyi bilebilirsiniz. Bu reklamı gördükten sonra ona da, Kurzweil'a da helal olsun dedim. Sahnede kullandığı enstrümanın markasını vs kapatmak sanatçıya kalmış birşeydir, nasıl ki Kurzweil oraya eşek kadar adını yazıyor, böyle de ellenmesine hiç bir şey diyemez tabi. Neyse sonuçta bunu bir gurur vesilesi saymışlar. Kurzweil da synth ve digital keyboard piyasasının en sağlam markalarından biridir, eh olsun o kadar diyor insan.

Amanda Palmer'ın solo albümü "Who Killed Amanda Palmer"ı dinlediniz mi bu arada? Çok güzel bir albüm, özellikle The Dresden Dolls seviyorsanız kesinlikle hoşunuza gidecektir.

Amanda Palmer: www.myspace.com/whokilledamandapalmer
Kurzweil PC3: www.kurzweilmusicsystems.com/Product.php?product=181

Kurt Weil: www.kwf.org/kwf/kurt-weill/biography

04 Aralık 2008

Müzik Endüstrisinin "İflası"?

Batan Müzik Şirketleri:
İngiltere'de ard arda iki önemli müzik şirketi, CD ve DVD dağıtımcısı Entertainment UK ve büyük Indie plak şirketlerinden Pinnacle iflas etti (daha doğrusu İngiliz hukuku uyarınca idaresi devlet denetçilerine geçti). Entertainment UK aslında biraz dolaylı olarak çökmüş zira bağlı olduğu ünlü alışveriş merkezi zinciri Woolworths de birkaç gün önce iflas etmişti. Entertainment UK'in iflası aynı zamanda ülkede müzik ve DVD dağıtımını tam anlamıyla sekteye uğratmış durumda, bütün büyük mağazalarda yılbaşı öncesi ciddi anlamda bir CD ve DVD yokluğu yaşanacakmış.

İşten Çıkarılmalar:
Eğlence sektörünün devlerinden Viacom 850 kişinin işine son verme kararı almış, bunun 300 kişisi MTV'den olacakmış (haber linki). Viacom aynı zamanda VH1, Nickelodeon ve Paramount Pictures'ın da sahibi ve diğer işten çıkarmalar da bu şirketlerden olmuş.

Bu sektörde her zaman söylenen bir laf vardır; herhangi bir kriz zamanında ilk kesilen harcamalar, ilk kayıplar eğlence sektöründen olur derler. Şu anki gidişat da bunu gösteriyor. Ülkemizde zaten çok büyük bir eğlence sektörü olmadığı için belki çok da büyük bir fark hissetmeyeceğiz. Sadece şunu söyleyebilirim, tahminen "ucuz" eğlence kendini koruyabilecektir ama en azından önümüzdeki iki yıl boyunca daha nitelikli, kültür ve sanat yanı ağır basan etkinliklerde belirgin bir azalma hissedeceğimize emin olabilirsiniz. Zaten 2007 yılı ile 2008 arasında bile bu fark belirgin şekilde hissedilebiliyor.

Şahsen 2009 için karamsarım. Umarım 2010 güzel bir yıl olur...

03 Aralık 2008

Remix? Cover?

Remix nedir, cover nedir? Cover lafının türkçesi nedir herşeyden önce? Evet bu aralar pek bir eleştirelim ve işin kötüsü etimolojiye de meraklıyım (ayrıca kompleksliyim, `ekşi sözlük` yazarıyım). Hukukçu olmaktan gelen alışkanlıklar sanırım...

Cover'ı herhalde yorum diye Türkçeleştirmek doğru olur. Remix'in türkçesini cidden bulamıyorum... Tanımlara geri gelirsek: Bir parçayı bir başka müzisyen tamamen kendi imkanları ile tekrar icra ederse bu cover (yorum) olur. Asıl parçadan unsurlar kullanılarak yapılan yeni versiyona ise remix denir. Oldukça basit bir ayrım aslında, neden dert ettiysem.

Cover yapmak için elinize bir gitar alsanız da olur, senfoni orkestrası toparlatıp çaldırsanız da. Remix için çoğu zaman adam gibi bir stüdyo ortamı (en azından bir bilgisayar falan) ve orijinal kayıtlar gereklidir. Tabi remix yaparken aslında bir başkasının eserini "işliyor" olduğunuz için eser sahibinden izin almanız da gerekir (teorik olarak).

Miller Music Factory
'de "cover" bölümüne yapılan başvuruları incelerken bu konu sıkça geldi aklıma. Başvurular arasında iki konsepti birbirine karıştıran, Madonna remix'leri yapıp cover bölümüne gönderenler falan vardı. Sayıları da hiç az değildi. Katılma şartlarını hiç okumamış bile olsa, insan cover ile remix arasındaki farkı bilmez mi diyordum kendi kendime, demek bilmemek mümkünmüş.

02 Aralık 2008

2 Aralık - School Of Seven Bells

Bu haftaki programın açılış parçası benim için oldukça şaşırtıcı idi. Normalde remix denilen şey rock parçalarına falan yapılır, şarkılar daha bir elektronik hale getirilir ya, bu sefer tam tersi olmuş. Fransız electro'cu Yuksek'in en son bombası, oldukça enerjik ve "Ed Banger-esque" bir parça olan Tonight, yine Fransız bir folk grubu The Bewitched Hands On Top Of Our Heads tarafından elden geçirilmiş ve ortaya sağlam bir folk marşı çıkmış! Fatboy Slim'in Praise You'sunu veya Chemical Brothers'ın ikinci albümündeki bir parçayı hatırlatıyor bana. Bunu bir yerlerde kullanacağım kesin.

Diğer güzel bir keşif, School Of Seven Bells oldu sanırım. Yine bir Brooklyn vakası, İngilizleri çıldırtacaklar herhalde yakında. Bu seferki grubunuz şehrin dream-pop kanadından - gördüğüm kadarıyla Brooklyn bunun için iyi bir seçim. Grubun albümü, kadrosunda Matthew Dear veya Dabrye gibi sıkı elektronik isimlerin de yer aldığı Ghostly International plak şirketi tarafından yayınlanmış. Ama zaten Ghostly sadece elektronik gruplara yer vermiyor. Geçen gün Ychorus'da denk gelince tekrar hatırladığım Dykehouse gibi shoegaze/dream-pop grupları da var kataloglarında ve School Of Seven Bells de tam anlamıyla bunlardan biri. Uzun süre orada kalmak üzere mp3 player'ıma girdi bile şimdiden. Tatlı vokaller, rüyalarda gezinen gitarlar, kulağınızı okşayan kemanlar ve sadece ayağınız ile ritim tutmaya yetecek kıvamda ritimler... Dinlerken 80'lerin ünlü 4AD gruplarından Cocteau Twins kadar Stereolab veya erken post punk sound'u geliyor aklıma.

Son olarak bu ge
ce sanırım Radyo Eksen'de şimdiye kadar çalınan en eski müzik eserini çalarak bir rekor kırdım - 1919 yılından bir Stravinsky klasiği, Ateş Kuşu (Firebird) Süiti'nden ünlü Infernal Dance Of King Kastchei bölümünü çaldım. Tür olarak "klasik müzik" ama aslında hiç de klasik olmayan bir klasik müzik, moden müziğin başlangıçları... İlginç bir dipnot, bu balenin ilk icrası öncesinde başrol teklifi alan dünyaca ünlü bir balerin, dinlediği müziği "tahammül edilemez" bulduğu için teklifi geri çevirmiş. Bu olay günümüzden de sadece 100 yıl önce gerçekleşiyor. Müzik algısı o zamandan bu yana ne kadar değişmiş, varın siz tahmin edin. Bu ara böyle şeylere pek meraklıyım sanırım.


2 Aralık 2008 Alçak Basınç

Yuksek Tonight (The Bewitched Hands On The Top Of Our Heads Cover)
The Prodigy Invaders Must Die
Mercury Rev
Senses On Fire (Fujiya And Miyagi Remix)

The Operators
B-Line

The Killers
Joy Ride

School Of Seven Bells
Half Asleep

High Places
Vision's The First

Ane Brun
Big in Japan

La Maison Tellier
Killing In The Name

Bloc Party
Signs

Metronomy
Holiday

Neon Neon
I Lust You (feat. Cate Lebon)
David Byrne & Brian Eno Poor Boy
Tonto's Exploding Headband
Ferryboat
Igor Stravinsky Infernal Dance Of King Kastchei (The Firebird Suite)
.

01 Aralık 2008

"New Year's Resolution"

Bu yıl "yılsonu listesi" yapmayacağım; yani kimseyi sıralamayacağım, bence "yılın en iyisi" hangisidir düşünmeyeceğim, 1'den x'e kadar saymayacağım. Hani ara sıra gıcık adam olmayı, muhalif olup ayrı durmayı severiz ya, bu onun gibi birşey DEĞİL! :)

Geçen senenin sonunda aklıma gelmişti bu, yeter artık gelecek yıl albüm falan sıralamakla uğraşmayacağım diye karar vermiştim kendi kendime - başarılı bir yeni yıl kararıydı zira tutması çok kolay. Liste yok, sıralama yok. Şu olabilir, yıl içinde en severek dinlediğim albümlerden bazılarını gelişine yazabilirim.

Bu kararımda herhalde en önemli sebep günümüzdeki bu müzik bolluğu içerisinde bu tür sıralamalar yapmayı artık anlamsız bulmam. Bu kadar çok sayıda ve farklı tarzlarda albümlerin yayınlandığı bir dünyada "en iyisi şudur, ikincisi budur, 21.'si de odur" demek istemiyorum açıkcası. Bir yıl içinde binlerce, hadi olmadı yüzlerce klasik müzik, caz, pop, rock, folk, elektronik müzik, disko, dans, trance vs vs vs albümü yayınlanıyor. Hangisi daha iyi? Bir liste yapınca hangilerini biliyoruz da diğerlerine göre kıyaslıyoruz? O yılın caz albümleri ile dubstep albümleri aynı listede, aynı kefede tartılabilir mi? Bu durumda, dinlediğim şu kadar caz albümü için ayrı bir liste, dinleyebildiğim kadar dubstep albümü için ikinci bir liste, bir de Avrupa veya Kuzey Amerika'da (ve başka bir iki yerde) yayınlanan "hür ve kabul edilmiş indie-rock, elektronik müzik ve benzeri türlerde albümler" için üçüncü bir liste mi yapmam lazım? Hoş, dubstep de aslında bu "hür ve kabul edilmiş" kategorisine kenardan dahil edilebilir. Peki yerli albümleri ne yapacağız? Yerli ve yabancı albümlerin listelerini ayırıyoruz, yerlileri ayırmayıp da ortak bir liste yaparsak oraya hiçbir yerli albümün giremeyeceğinden mi çekiniyoruz? Çekinmiyorsak, en iyi albümler listemizde yerli albümleri de değerlendiriyor muyuz acaba?

Böyle sorular geliyordu aklıma. Ama aslında en basiti, oturup yıl boyunca neleri sevmişim diye arşivi karıştırp bir de onları sıraya sokmak süper gereksiz bir külfet olarak geliyor bana. Ben yapmayacağım, siz de yapmayın etmeyin, mutlu olun. Bırakın dağınık kalsın :)

PS: Demin aklıma geldi, bir de "bir albüm ne zaman yayınlanmış sayılır" sorunsalı var - şaşırmayın, şöyle oluyor: albümü siz ilk kez Pitchforkmedia üzerinden ABD'de yayınlandığı zaman duymuş olabilirsiniz ama aslında ilk kez iki sene önce İsveç'teki küçük bir plak şirketinden çıkmıştır. Peki bu durumda bu albüm 2008'in mi 2006'nın mı en iyi albümleri arasında olmalıdır?? Neyse işte...

The Knife Geri Dönüyor... Bir Opera İle!!!


2000'lerin başında indie elektronik müziğin akışını değiştiren ve son iki albümü ile fenomen olan The Knife geri dönüyormuş - hem de bir opera ile!!!

Fenomen demişken, The Knife'ın fenomen olmasında en büyük etken, herhalde grubun neredeyse hiç konser vermemesi olmuş olsa gerek. Yüzlerini göstermekten pek hoşlanmayan ve fazla da röportaj vermeyen bu utangaç ikili, Karin ve Olof Djeijer kardeşler, 2006 yılında üçüncü albümü Silent Shout'u yayınladıktan sonra derin bir sessizliğe gömülmüşlerdi. Dünyanın dört bir yanından (Türkiye de dahil) organizatörlerin peşinden koştuğu ikili, şu aralar bir opera projesi ile haşır neşirmiş.

Okuduğum habere göre operanın adı "Tomorrow In A Year" prömiyeri 2009 Eylül'ünde yapılacakmış. Olof şu ara Amazon ormanlarında bu opera için doğa ve hayvan sesleri kaydetme çıkmış. Operanın müzikleri The Knife tarafından, koreografisi Japon Hiroaki Umeda, sanat yönetmenliği de Maja Ravn tarafından yapılacakmış. Üç kişilik de bir kadrosu (iki kadın, bir erkek sanatçı) olacağı söyleniyor. Oldukça ilginç bir gelişme bu, bakalım The Knife'ın opera yapması bu "yaşlanmış" sanat dalına tekrar bir popülerlik kazandırabilecek mi?