22 Ocak 2007

Noorderslag Weekend 2007

Giremediğimiz The Magic Numbers konserinden...

Geçtiğimiz hafta (11-12-13 Ocak) Hollanda'da Noorderslag Weekend isimli festival ile showcase arası bir müzik olayına katıldım. Hem sektör profesyonelleri (organizatörler, plak şirketleri, ajanslar, radyo tv müzik basını vs.) hem de genç bir seyirci kitlesi aynı anda alternatif müzik dünyasının en yeni isimlerini takip ediyor, üç gün boyunca konserden konsere koşuyor. Süper aktif dinamik bir ortam! Tabiki bu konuda ne gördüm ne ettimse sizin için kağıda (printer kağıdına, word ekranından aktarılarak) döktüm. Buradan veya aşağıda "tamamı burada"ya klikleyip yazıya geçebilirsiniz. Aslında bunu biraz daha genişleteceğim ama daha fazla geç kalmamak için şimdiki halini koyuyorum.

Tabiki kaçırmadığımız Hello Saferide konserinden...

Ah, bir de bonus olarak bazı konserlerden kayıtlar var aşağıda. Bunların kaynağını da açıklayayım, zaten yanda yazıyor, online radyo kanalı 3voor12'de festivalden birçok konser kaydına erişebilirsiniz. Adamların web sitesi hollandaca ama resimlerine bakarak yolunuzu bulursunuz. Yine de ben seçmece bir iki kaydı aşağıya ekledim.

Peter Bjorn & John - Young Folks
Hello Saferide - My Best Friend
Datarock - Fa Fa Fa


***

Indie-Rock Yıldızlarının Keşfedildiği Festival

Noorderslag Weekend


Geçtiğimiz ay, Hollanda’nın küçük bir şehri olan Groningen’de üç gün boyunca 240’ın üzerinde grup, 30’a yakın sahnede konserler verdiler. Belki şu anda bu grupların çoğunu tanımıyor olabilirsiniz ama bu festivalden çıkan ekipler müzik dünyasının yeni Franz Ferdinand’ları, Arctic Monkeys’leri olma yolunda hızla ilerliyorlar!

Kraak & Smaak (f: Dimitri Hakke)

AC/DC’in de zamanında dediği gibi, eğer Rock’n’roll yapmak istiyorsanız zirveye giden yol oldukça uzun. Doğrudur, bu aralar daha üç beş gün öncesine kadar adını sanını duymadığımız gruplar bir anda liste başı olabiliyorlar. Ama aslında bu grupların çoğunun uzun yıllar boyunca çılgın bir müzik piyasası içinde uğraşa didine bu noktalara geldikleri ise pek bilinmiyor. En klasik örnek Franz Ferdinand olsa gerek. Grubun başı Alex Kapranos, Franz Ferdinand’ı kurana kadar üç farklı gruptan geçmiş, 2001 yılında kurulan grubun bugünkü şöhretine kavuşması ise ancak 2005’te mümkün olmuş. Örnekleri çoğaltabiliriz: Editors, The Kooks, Jose Gonzales, The Libertines, The Go! Team… Peki bütün bu grupların ortak özelliği sizce ne olabilir? Tabiki Noorderslag Weekend’de sahne almış olmaları!

Her yıl ocak ayının ortalarında Hollanda’nın kuzeydoğusunda kalan Groningen şehrinde düzenenen Noorderslag Weekend, en basit şekli ile konserler ve seminerlerden oluşan, üç günlük bir müzik festivali. İlk kez 1986’da yerel bir etkinlik olarak düzenlenen festival, 21 yıl içerisinde tam anlamıyla uluslararası bir düzeye ulaşmış. Festivalde gündüzleri gerçekleşen seminerlere müzik endüstrisinden çok sayıda profesyonel katılıyor. Geceleri gerçekleşen konserleri ise hem bu profesyoneller hem de 15.000 cıvarında genç müziksever izliyor. Festivalde sahne alan gruplar da genelde henüz pek ünlü olmayan, “ümit vaadedenler” listesinden isimler. Mesela bu sene programdaki en ünlü grup, halihazırda herhangi bir büyük yaz festivalinin ana grubu olamayacak çapta bir isim olan The Magic Numbers idi. Ancak işin püf noktası da yine burada, çünkü Noorderslag esas olarak yeni yeteneklerin keşfedilmesi amacıyla düzenleniyor. Tabi bu durumda “profesyonel” izleyicilerin de önceliği oluyor: kalabalık konserlerde biletli seyirciler kapıda sıra beklemek zorunda kalırken, onlar hiç beklemeden içeri alınıyorlar.

Groningen "merkez" kilisesine doğru şööle bi bakış...


Groningen aslında küçük bir şehir ve burada böyle önemli bir festivalin gerçekleşmesinin esas sebebi de şehrin genç nüfusu. Hollanda’nın önemli bazı kolej ve üniversitelerin bulunduğu 180 bin nüfuslu bu şehirde yaşayanların yarısından fazlası 25 yaş altında. Haliyle şehirde çok sayıda kulüp ve konser salonu bulunuyor. Çoğu konser mekanı, Groningen’in merkezinde 5 dakika içinde ulaşılabilecek bir çember içinde yer alıyor. Ama 30’a yakın mekanda, 240’ın üzerinde grubun konser verdiği bir festivalde bir konserden ötekine yetişeceğim derken kendinizi çok rahatlıkla sokaklarda koştururken bulabiliyorsunuz! Üç gün süren festivalin ilk iki günü Eurosonic adıyla anılıyor ve bütün Avrupa’dan gruplar katılıyorlar. Bizim katılmadığımız üçüncü günde ise sadece Hollandalı gruplar sahne alıyorlar.

Festivalin ilk gecesine (11 Ocak Perşembe, saat 8 cıvarlarında) şehrin en popüler konser salonlarından biri olan Huize Maas’da, The Young Knives konseri ile başladık. Ancak mekanın kapısındaki kuyruk oldukça uzundu ve içeriye ancak dışarı çıkan kadar insan alınıyordu. 20 dakikaya varan bir beklemeden sonra içeri girince bu genç İngiliz rock grubun sadece son iki parçasını dinleme imkanı bulduk. Salonun ses kalitesi çok güzeldi, herşey yerinde gibiydi ama müzik bizi nedense pek sarmadı. Grup için Elvis Costello ile Futureheads arasında bir yerde durduğu söyleniyormuş ama grubun bundan pek haberi yok gibiydi.

The Young Knives’ın ardından iki yan sokaktaki Lo-Fi-Fnk’ın konserini izlemeye geçtik. Yaşları 20-22 arası İsveç’li iki gencin kurduğu bu synth-pop grubu oldukça güzel parçalarının yanısıra heyecanlı ve sempatik halleri ile odayı dolduran 100 cıvarında seyirciye kendilerini anında sevdirdiler. Konserin sonlarına doğru bir başka konseri yakalamak üzere biz oradan çıkarken, içeride kalanlar Lo-Fi-Fnk’un heyecanlı ritimleri ile eğlenmeye devam ediyorlardı. Oradan “Fransa’nın yeni Phoenix’i” olarak anlatılan Poni Hoax’ın konserine uzandık. Görüntüleri Beyoğlu’nda cover çalan sıradan bir rock grubundan farksız olan bu ekip, gitarlar ve synthesizer’lar ile dolu sahnelerinde sıkı bir electro-rock müziği icra ediyorlardı.

Sırada, “Young Folks” parçası ile 2006’nın indie-pop yıldızları haline gelmiş olan Peter Bjorn & John vardı ama mekanın kapısındaki kuyruk bizi çok geçmeden yıldırdı ve bir başka konsere geçmeye karar verdik. Ancak aynı yığılma Patrick Wolf konserinde de karşımıza çıkınca hiç beklemeden bir sonraki alternatife yöneldik. Pek tanımadığımız ama iyi bir grup olduğunu duyduğum Disco Drive, Liars ve !!! gibi disco-punk gruplarının ritmini ve enerjisini yakalamış oldukça başarılı bir ekipti. Sahneye üç kişi, iki davul, bir bas ve bir de gitar ile çıkmışlardı. Müzik deyince Eros Ramazotti ve Adriano Celentano gibi isimlerin akla geldiği İtalya’dan böylesine sıkı bir grup çıktığını görmek açıkcası bizi oldukça şaşırttı.

İlk gecenin sonunda -kaçınılmaz bir şekilde- Pudding Fabriek adındaki mekana yöneldik, ünlü Fransız plak şirketi Ed Banger’ın gecesini kaçırmak bize yakışmazdı! Daft Punk sonrası Fransız dans müziğinin en başarılı DJ’leri Sebastian, Dj Mehdi ve Feadz’ın yanısıra, son aylarda kendinden sıkça bahsettiren Uffie de burada sahne alıyordu. Yaklaşık üç saat süresince son günlerin en sıkı dans müziği setlerinden birine şahit olup bolca da dans ettik. Feadz’ın sert elektro müzikleri üzerine sesi ve lolita-seksiliği ile eşlik eden Uffie, sahne hakimiyetini de biraz geliştirirse Peaches’ı sollayacak gibi görünüyor.

İkinci gün akşam konserleri başlamadan, yurtdışında sıkça yapıldığını duyduğumuz dükkan içi konserlerden birkaçına tanık olduk. Hi-fidelity filminden fırlamış (ama tezgahlar boş cd case’leri ile dolu) ufak bir plak dükkanında ard arda Tunng, Anna Ternheim ve James Yorkston gibi isimlerin nispeten akustik konserlerini izlemek mümkündü. Programda burada The Magic Numbers’ın da bir konser vereceği söyleniyordu ancak onların sırası gelmeden küçücük dükkanda öyle bir kalabalık oluştu ki kendimizi zor dışarı attık!

Gecenin konser turuna ise Belçikalı Montevideo’nun konseri ile başladık – Franz Ferdinand tarzı disco davulları ile rock gitarlarını birleştiren bir başka gruptu kendileri. Bundan sonra sırada gecenin belki de en güzel konselerinden biri, İngiltere’nin yeni yetme rock gruplarından Bromheads Jacket’ın konseri ve yine kapıda uzun bir kuyruk vardı… Konserin yarısını dışardan da olsa izledikten sonra, bu üçlünün gerçekten ne kadar başarılı olduğunu gözlerimizle de gördük! Konser boyunca bir oraya bir buraya zıplayan çılgın vokalist Tim, sonlara doğru iyice gaza gelip bir de hoparlörlerin üzerine tırmanarak büyük bir alkışı hakkıyla kazandı!

Bromheads Jacket’ı bitirince bir başka İngiliz, singer / songwriter James Yorkston’un konserine geçtik. Yorkston, sadece gitarı ile çıktığı sahnede çarpıcı sesi, espirili kişiliği ve rahatlığı ile bütün seyircilerin pür dikkat kendisini dinlemesini sağladı. Bu konserden sonra Norveç’in 2006’da parlayan indie-rock gruplarından Datarock’ın konserine geçtik. Aynı anda başlayan The Magic Numbers konserine rağmen Grand Theatre’ın büyük salonu ağzına kadar doluydu. Grubun rock ile elektronik müziği karıştırdığı tarzı kadar eğlenceli sahne şovları da seyircileri coşturdu.

Datarock’ın ardından Grand Theatre’ın üst katında, bu sefer İsveç’ten başarılı bir folk grubu, Hello Saferide sahne alıyordu. Annika Norlin ve arkadaşı Maia’dan kurulu bu ikili gitar, xylophone, melodika gibi tatlı sesler çıkaran ufak tefek enstrümanlar ile sıcacık bir müzik yapıyordu. Annika hem güzel sesi ile hem de espirili şarkı sözleri ile seyredenleri kendine hayran bıraktı. Gecenin bir yarısında dinlediğimiz huzurlu folk konseri ile sakinleştikten sonra, İngiliz ekip Hot Club De Paris’i pas geçerek, Soulwax ve Vitalic gibi isimleri andıran Belçika’lı rock grubu Goose’u seyretmeye daldık. Cuma gecesi son seyrettiğimiz grup ise daha önce hakkında hiçbir şey bilmediğimiz, glam rock cıvarında gezinen Fransız dörtlü Fancy oldu. Sesi ile Darkness’ın eski vokalisti Justin’i, tavırlarıyla ise Huysuz Virjin’i andıran vokalist, durmadan seyircilere laf atıyordu. Eğer sırf bu yüzden ileride bir konser sonrasında seyirciler tarafından pataklanmazlarsa, grubun parlak bir geleceği olabileceğine inanarak iki gecelik konser maratonumuzu sona erdirdik. Tabiki gelecek seneye çok daha hazırlıklı bir şekilde geri gelmeye kesinkes karar vermiş olarak!

(Bu satırların yazarı, konserleri beraber takip ettiği yol arkadaşı Elif Cemal’e de buradan bir teşekkürü borç bilir)

3 yorum:

Unknown dedi ki...

bu kadar ismi aynı anda görünce ben şaşırdım ama kendimi. gelecek ocakta da bana kısmet olsa bari.

Harun İzer dedi ki...

yazıda sadece gördüklerim var, programdan kaçırdıklarıma da bakmışsındır herhalde?

aslında bilet fiyatı böyle bir festival için çok ucuz, 40 euro'ya iki gün boyunca bütün konserlere bedava giriş. Ben gelecek sene oraya tur yapmayı düşünüyorum, tecrübeli noorderslag'cı olarak tur rehberiniz olurum, toplayın tayfayı gidelim tabi :))

birazdan yeni bir iki foto da ekleyeceğim.

Harun İzer dedi ki...

bu arada yeni dünyaya yolculuk nasıl geçti :)