Haftasonu bir iş gezisi sebebiyle Londra'ya gitmişken iki de konser izledim, ikisi de oldukça güzeldi. Sıkıcı iş toplantılarından sonra gün bitip de konserlere ve müziğe sıra geldinde... diye devam edebilirdim ama doğru olmaz, gündüz de konu müzikti zaten. Ne olursa olsun, iş iştir ve müzik de konserde dinlenir :)
Patrick Wolf
İlk konserimiz Perşembe (12 Mart) akşamı Heaven'da gerçekleşen Patrick Wolf konseri idi. Açıkcası konsere giderken birileri mekanın "gay club" olduğunu söylemişti ama içeride herhangi bir rock konserinden fazla farklı bir kitle yoktu. Ha şimdi bunun ne önemi var diyeceksiniz, daha sonra farkettim, ingiltere'nin en büyük gay kulübü olduğunu iddia eden bir yer için fazlasıyla "straight" bir mekandı. Hani Türkiye'de olsa sırf bu yüzden Tüketicinin Erkan Abisi'ne şikayet ederler, o derece yani.
Gecenin iki tane ön grubu vardı, birisi de son günlerde adını sıkça duymaya başladığımız Michacu imiş. Onları kaçırdım. Mekan girdiğimde Patrick, ufak bir keyboard'un başında idi, herkes heyecanla intro olarak çaldığı müziğin bitmesini bekliyordu. Sonra birden bire sahneye grubu fırladı ve ışıkların ortasında Patrick belirdi, deri askısının altına gömleğini giymeyi unutmuş Alman köylüsü kıyafetleri ile oldukça... dikkat çekiciydi. Zaten ara sıra öne çektiği kemancısı dışında bütün gösteri onun üzerine kuruluydu. Sorun da değil, hakkını veriyor zira. Başından sonuna kadar aynı gür ses ile dinleyenleri yavaş yavaş havaya soktu, tam orta yerde Magic Position ile herkesi coşturdu ve sonunda pek güzel bir bis ile konserini bitirdi. Hepi topu 45 dakika. Üç albümü olan ve dördüncüsü için geri sayan bir sanatçı için biraz kısa değil mi? Ama konserin sadece üçüncü albüm ve onun eğlenceli sound'u üzerine kurulu olduğunu hesaba katarsanız pek değil. Sonuçta mekanı terkederken mutlu muyduk? Evet, mutluyduk!
Emiliana Torrini
Cuma akşamının konseri ise, "İzlandalı Feist" olarak da adlandırabileceğimiz Emiliana Torrini'ye aitti. Mekan, Londra'lı gençler arasında pek popüler yerlerden biri, ULU idi. İlginç bir not, bu sahnenin de içinde bulunduğu bina, University Of London'ın öğrenci birliği tarafından işletiliyormuş.
Emiliana Torrini konseri öncesinde de bir ön grup varmış, yine İzlanda'lı olan Lay Low. Tabi ben onları da kaçırdım ve sırf bu yüzden herkes onların da çok iyi olduğunu söylüyordu... Ama bu sefer en azından esas konser başlamadan yerimi almıştım. Konser son albümün de açılış parçası olan Fireheads ile başladı. Torrini beş kişilik bir grupla sahneye çıkıyor ve oldukça da "elektrikli" bir grup bu. Keyboard'ların başındaki eleman, çevresini synthesizer'lar ile sardırmış, gerekirse ufak çapta bir Jean Michel Jarre konseri verebilir rahatlıkla! Ayrıca ekipçe ellerini de hiç korkak alıştırmamışlar, yeri geliyor yükleniyorlar enstrümanlara, kimi parçalarda post-rock'a falan bile sarabiliyorlar! Torrini, son albümündeki harketli parçaları sahnede ikiye katlıyor, seyircileri coşturmasını iyi biliyor. Diğer taraftan, en tatlı ve huzurlu sesi ile söylediği Fisherman's Woman, Nothing Brings Me Down ve Hold Heart gibi parçalar da aynı derecede güzel. Bir başka güzellik, neredeyse her parçanın arasında seyirciye birşeyler anlatması, tatlı sesi ile ufak şebeklikler yapması, eline uzatılan "şapkamızı kaybettik bulan bize getirsin sahnenin sağ tarafındayız" şeklindeki notu espirili bir şekilde okuması, yani kısaca seyirci ile diyalogu idi. Bir konseri gerçekten eşsiz kılan şeylerden biri. Ve gecenin bence en güzel yorumları, son albümün en marjinal iki parçası Birds ve Gun idi. Özellikle Gun - albümde her an davullar girecekmiş gibi coşmaya hazırdır bu parça ama bir türlü tam anlamıyla patlamaz. Konserde... duymanız lazım :)
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder