Üçüncü buluşma!

Tight White vs Harunizer
"Return of the 8-bit"
29 Ağustos Cuma
Dogz Star

Evet, Recep'in tavuğu değil, Mark Ronson bunu diyen! Şu ara içinde Ronson'ın da geçtiği biraz kapsamlı bir yazı hazırlıyorum ve röportajlardan birinde bu satırları okudum. Cidden güzel demiş. Dans pistindeki dinleyiciler DJ'i anında puanlandırırlar, daha siz farkına varmadan bomboş bir pist dolabilir veya tam tersi, koca bir salon boşalabilir...
Fujiya & Miyagi'nin yeni albümü yayınlanmak üzere. Ayrıca ikinci albüm sendromu da değil zira grubun Transparent Things öncesinde pek de başarılı olmayan bir albümü vardı (iyi stratejiymiş). Yeni albümün adı Lightbulbs ve İngiltere'de piyasaya çıkış tarihi 1 Eylül olarak belirlenmiş. Tabi daha öncesinde internet'e düşeceği (hatta düştüğü) konusunda da şüpheniz olmasın. Her halükarda, ilk single olan Knickerbocker'ı myspace'den dinleyebilirsiniz. Video klibi de şimdiden yayınlanmış. Açıkcası bana bu şarkıda biraz kendilerini tekrar etmişler gibi geldi - Collarbone gibi. Ama tabi albümün tamamını dinlemek lazım, ilk single'da eskilere benziyen bir parçayı öne çıkarmış olmaları biraz da stratejik bir tercih olabilir.
Gelelim Londra'lı The Bug'a. Geçen hafta içinde en severek dinlediğim parçalardan biri, grubun yeni albümü London Zoo'nun açılış parçası olan Angry idi. Ragga vokalisti Tippa Irie'nin etkileyici sesi ile başlayan bu parça, 90'ların sıradışı dans grubu Leftfield ile pop-ragga-star'ı Shaggy arasında bir yerlerde (Shaggy benzetmesi bir arkadaşa ait!) Bu hırçın ama eğlenceli parça herhalde albümün en rahat parçası sayılabilir. Oldukça karanlık bir atmosfere sahip olan London Zoo, Burial'ı seven herkesin hoşuna gidecek tadda bir albüm. Grubun lideri Kevin Martin, kendi müziğinin dubstep olmadığını söylüyor ama en azından benzerlikler yüzünden böyle adlandırılması kaçınılmaz. 


Bu haftasonu iki önemli (veya dikkate değer diyelim) müzik etkinliği vardı İstanbul'da, Global Gathering ve BarışaRock. İlki açıkcası benim çok ilgimi çekmediği için başından beri gitmeyeceğimi biliyordum - görmek isteyebileceğim tek isim Calvin Harris idi ve onu da daha önce gördüğümden pek dert etmiyordum. Ama sadece 50 dk'lık bir konser için Kilyos'a gitmek de gözümde büyüdü biraz - keşke FG bu konseri 17 Ağustos'ta yapacağı yıldönümü etkinliğine saklasaymış (ama bunun da mümkün olmayacağını tahmin edebiliyorum tabi)... Bunun dışında eminim seveni için güzel bir etkinlik olmuştur, kendi alanlarında oldukça tanınmış birçok DJ yer alıyordu programda ve bundan bir 7-8 sene önce olsa gitmeyi isterdim herhalde.
Gelelim BarışaRock'a. Bu festivale ilk kez önceki sene, 2006'da gitmiştim. Her türlü eksik gediğine rağmen güzel bir festival olduğunu düşünmüştüm o zaman. Geçen sene sanırım tatil programım ile çakışmasından gidememiştim. Bu sene en azından pazar günü bir uğramayı aklıma koymuştum ve kısa da olsa uğrayabildim de. Konsereler, Kireçburnu'ndan içeri girince ormanlık arazinin içindeki Mehmet Akif Ersoy piknik alanında gerçekleşiyor ve çok da güzel bir yer burası.
İlk blog'umuz bir spor blog'u, adı Numara İki. İki kişilik bir ekibi var zaten (ortak mahlas olduğunu sandığım Numara İki yazarını saymazsak): Sheed ve Oktay Akarsu. İkisi de sanırım oldukça genç arkadaşlar, Sheed'in şurada yazdıklarına bakılırsa bir İTÜ öğrencisi kendisi. Blog genel olarak futbol ve basketbol hakkında, gördüğüm kadarıyla Sheed daha çok futbol yazıyor, Oktay da basketbol ama arada çapraz koşular da oluyor. Her ikisi de alanında oldukça bilgili ve bunun boş bir bilgi olmadığı da ortada. Yazılarda bahsedilen olayların gelmişi geçmişi inceleniyor, yönetici dedikodularından reklamlara kadar hoş referanslar veriliyor ve yorumlar yapılıyor. Bu ikilinin gizliden blog tutan profesyonel birer spor yazarı olma ihtimalini de düşündüm ama blog'a harcadıkları emek düşünülürse bu pek mümkün gelmiyor insana. Esas alanları futbol ve basketbol ama sadece bununla da sınırlamamışlar kendilerini, arada değişik spor türleri (tenis, motor sporları gibi) hakkında da yazılar var ayrıca "nostalji" serileri de oldukça ilginç, afro saçlı sporculardan tutun da Heysel faciası, Reebok tasarımlı formaları gibi değişik konuları işlemişler. Keza bu blog'un ilgisini çekecek türden bir konser incelemesi bile var sitede. Başarılar diliyorum gençlere, İTÜ'de de başarılar!!!
Buradan Vintage Biscuit'e geçiyoruz. Vintage Biscuit ilk bakışta bir moda blog'u gibi duruyor ama aslında biraz daha fazlası. Peki Harun, sen nerden geldin buraya derseniz - itiraf etmeliyim ki blog istatistiklerimi kontrol ederken geldim!! Biliyorsunuz günümüzde herkes blog istatistiklerini tutuyor, sitesine kim nereden girmiş bakıyor ediyor. Ben de geçen gün Vintage Biscuit sayfası üzerinden buralara gelindiğini farketince keşfettim VB'yi. Öncelikle bu blog oldukça köklü bir geçmişe sahip - tabi bloglar dünyası ölçeğinde! Sayfanın sahibesi bu işe tee 2005 Aralığında başlamış, yani nereden baksan 3 yıl ediyor. Ayrıca alemin ünlü bloglarından biriymiş. Hoş, ben ne anlarım moda blog'undan - vintage deyince aklıma anca analog synthesizer gelir, Chromeo gelir. Chromeo demişken, Vintage Biscuit kendini sadece modaya kıstırmış bir blog da değil, gezi notları, komik haberler, blog kültürü tartışmaları veya konser maceralarına kadar herşeye rastlayabilirsiniz burada. Birbirinden ilginç moda fotolarının arasında illa bir iki müzik tüyosu da yer alıyor. Bizim şu vintage-disco'cu Chromeo ikilisi gibi, aralarda Architectures In Helsinki, Flight Of The Conchords veya Datarock'un ismini görürseniz şaşırmayın. Ayrıca Vintage Biscuit oldukça vejetaryen duruşlu ve eti cin sevgisi ile dolu bir site, bunu da belirtmeden geçmeyeyim! :)
Biraz daha kısa da olsa bahsetmek istediğim iki site daha var. İlki, çok sevdiğim bir abim ve arkadaşım, müzik dostu ve mimar Cem Sorguç'un Açık Radyo'daki radyo programı olan Ahtopot'un Bahçesi'nin blog'u. Kendisi uzun süredir bu programı yapıyor (unutmadan, Açık Radyo'da Pazartesi akşamları 22-23 arası) ama blog'unu tutmaya yakın zamanda başladı ve bence çok da iyi yaptı. Ara sıra onun programına konuk da oluyorum ve çok keyifli geçiyor. Blog oldukça basit, sadece programda çaldığı parçaların listelerini ve programların linklerini koyuyor. Son aylarda kendisi dub ve dubstep'e takmış durumda, listelerden de hissedebilirsiniz bunu :)
Eh tabi gece erken başlayıp hızlı yol alınca, sonu da çabuk geldi. 4 gibi bitirdik sanırım. En çok üzüldüğüm, söz verdiğmiz gibi co-pilot'umuz Berk'in parçasını çalamaması oldu sanırım. Neyse, o da bir yerlerden bizim ilginç fotolarımızı çekiyordu, görecez bakalım daha.
Ayrıca buradan sevgili Reset Mag ekibine de selamlar, sağlam bir kadro ile mekanda idiler, her zamanki gibi adı Ezgi ile başlayan bazı arkadaşlar gelmedi ama olsundu :P
olmayan sözleri ile her derde deva - "... and you cannot trust your lover, and you cannot trust your lover..." Grubun kendisi olan Kopenhag'lı Jesper'ın dediğine bakılırsa bu şarkıyı melodisi vs aklına geldiği gibi yazmış ve kaydetmiş hemen.