
Bu haftasonu iki önemli (veya dikkate değer diyelim) müzik etkinliği vardı İstanbul'da,
Global Gathering ve
BarışaRock. İlki açıkcası benim çok ilgimi çekmediği için başından beri gitmeyeceğimi biliyordum - görmek isteyebileceğim tek isim
Calvin Harris idi ve onu da daha önce gördüğümden pek dert etmiyordum. Ama sadece 50 dk'lık bir konser için Kilyos'a gitmek de gözümde büyüdü biraz - keşke FG bu konseri 17 Ağustos'ta yapacağı yıldönümü etkinliğine saklasaymış (ama bunun da mümkün olmayacağını tahmin edebiliyorum tabi)... Bunun dışında eminim seveni için güzel bir etkinlik olmuştur, kendi alanlarında oldukça tanınmış birçok DJ yer alıyordu programda ve bundan bir 7-8 sene önce olsa gitmeyi isterdim herhalde.
Global Gathering Türkiye web sitesi

Gelelim
BarışaRock'a. Bu festivale ilk kez önceki sene, 2006'da gitmiştim. Her türlü eksik gediğine rağmen güzel bir festival olduğunu düşünmüştüm o zaman. Geçen sene sanırım tatil programım ile çakışmasından gidememiştim. Bu sene en azından pazar günü bir uğramayı aklıma koymuştum ve kısa da olsa uğrayabildim de. Konsereler, Kireçburnu'ndan içeri girince ormanlık arazinin içindeki Mehmet Akif Ersoy piknik alanında gerçekleşiyor ve çok da güzel bir yer burası.
Barışarock.orgBarışaRock'ın programı İstanbul'daki diğer açıkhava festivallerine göre oldukça sade. Tabi illa sükseli bir yabancı grup da beklemiyoruz onlardan, şart değil, gerekli değil. Bu sene Mor ve Ötesi cumartesi akşamınının 'headliner'ı, Hakan Kurşun ve Kramp da ikinci akşamın yıldızları ve şu sıralar çalıyor olsalar gerek. Daha genç ekiplerden Gevende, Sakin, DDR, Change Of Plans, Gren ve Ankara'lı Hayvanlar Alemi göze çarpıyor. Bunun dışında da kimilerini pek tanımadığım çeşitli rock - metal - punk ve hiphop grupları sahne alıyordu. Mesela oradayken (Kazım Koyuncu'nun adı verilen) alternatif sahnede
Iya Waves'i dinledik, pek güzel bir reggae cover grubu kendileri. Ekip ikisi kadın altı kişiden oluşuyor ve öyle rahatlar ki, görseniz Jamaica'da çalıyorlar sanırsınız. Boşalmış olan alternatif sahnenin önünü tekrar doldurmayı başardılar, seyirciyi orada tutmak bir yana herkesi oldukça eğlendirdiler. Sonradan duyduğum kadarıyla ara sıra Nayah'ta çalıyorlarmış, kesinlikle tavsiye ederim. (bu arada - myspace adresleri veya bir siteleri var mı bilmiyorum, bir bilen varsa bize yardımcı olsun!)
Ama tabi herkes festivale konser dinlemeye gelmiyor, biz orada konseri seyrederken yanda top oynayan bi takım gençler de vardı, ben özellikle şu aşağıda fotoğrafını gördüğünüz uzun saçlı abiyi sevdim. Yanlış anlaşılmasın, o karede kendisi bir takım MC Hammer dansları yapmıyor, sadece kendisine gelen topa kesik atıyor!!

Cumartesi akşamı alternatif sahnede kapanışı
Mahşeri Cümbüş ekibi yapmış - çok hoş bir seçim. Zaten program sırf müzikten oluşmuyor, BarışaRock'ta gelenek olduğu üzere değişik söyleşiler, belgesel gösterimleri ve alanın çeşitli yerlerindeki standlarda birbirinden farklı ufak tefek etkinlikler var. Hatta çadırların yer aldığı kısımda içlere doğru bir yerde, duvarları bira kutuları ile yapılmış bir "korsan sahne" bile vardı, kuklalarla falan pek hoş görünüyordu.
Olayın geneline bakarsak, hislerim biraz karışık.BarışaRock'ın başarılı ve başarısız yönleri var ve bunları teraziye koyduğumda benim için dengeler ortada. Fazla detaylı bir muhasebe yapmak istemiyorum ama şunları rahatlıkla söyleyebilirim: Festivalin olumlu yönleri, daha çok festivalin mekanından (ormanın güzelliği) veya seyircilerinden (20 yaşında olsam kamp yapmak isterdim) kaynaklanıyor, yani festivalin doğasında olan şeyler bunlar. Olumsuz yönlerin çoğu ise organizasyonun duruşundan kaynaklanıyor - daha farklı ve keyifli bir grup seçimi yapılarak daha geniş kitlelere hitap edilebilir, biraz cesaret ve açık yüreklilik ile "festivalin duruşu" adına düşülen komik durumların önüne geçilebilir, kimi sermaye gruplarını "çaktırmadan" içeri alıp, kimilerini "tü kaka kapitalist" ilan etmek yerine herkese aynı mesafede durulabilir (hangi mesafe tercih ediliyorsa), hatta bütün bunlar için festivalin amacı yeniden ve daha sağduyulu bir biçimde tanımlanabilir...
BarışaRock bence çok güzel ve önemli bir potansiyel içeriyor, bu yüzden onu kaybetmememiz lazım. Ama diğer taraftan bu potansiyeli dogmalaşmış sloganlara dayanarak tüketmemek de gerek. Ana sahnede bir konser öncesinde "
hepimizin nefret ettiği, pis rezil vs vs... kredi kartları ile bira satışları başlamıştır" gibisinden bir anons yapıldı. Orada bulunan ve bir sonraki konseri bekleyen bin cıvarında seyirci (belki iyi niyetle, ironik olmak adına yapılmış) bu gereksiz anonsa pek bir tepki vermedi tabiki. İnsanlara erişmek istiyorsak, bunu artık sadece masallarda ve Star Wars'ta kalmış olan "birşey ya siyahtır ya da beyazdır" zihniyeti ile yapmamamız lazım. Zira çoğumuz herşeyin o kadar basit olmadığını pek de iyi biliyoruz - hatta internet ile büyümüş, şu anda 20'li yaşlarını yaşayan genç kuşak bunu önceki kuşaklardan çok daha iyi biliyor ve pek de aldırmıyor böyle söylemlere.
Son olarak festival yoldaşım Ahmetcan'ın, ormanın derinliklerinde bir tavşanın peşinden girdiği çukurda çektirdiği fotoğrafı paylaşmak istiyorum sizlerle. Sanırım orada bir mantar bulmuş ve bir kenarından kemirmiş biraz, ondan sonra olanlar olmuş :)